Bağış yapan insanların suçu yok

Haberin Devamı

Çok vahim bir hususun altını çizmek gerekiyor: Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatmasını dört gözle bekleyip büyük bir hayal kırıklığına uğrayan bazı kişi ve çevreler bugün bütün umutlarını Deniz Feneri olayına bağlamış durumdalar. Evet, tüm çağdaş İslami hareketlerde “sosyal yardımlaşma ağları” çok hayati oldukları doğrudur. Bu ağların şu ya da bu şekilde, hele yolsuzluk nedeniyle tarumar olması durumunda söz konusu hareketlerin çok derin sarsıntılara maruz kaldıkları ve kalacakları da açıktır. Nitekim önceki gün İslamcı yazar Ali Bulaç, muhafazakâr camianın yüzde 50’sinin Deniz Feneri skandalından fazlasıyla rahatsız olduğunu vurguladı. Yani bundan önceki birçok yolsuzluk iddiasında “kol kırılır yen içinde” tavrıyla bağırlarına taş başmış olan dindarların bu kez ciddi bir iç muhasebe ve hesaplaşmaya yöneldiklerini söyleyebiliriz.

İşte bu noktada AKP karşıtlarının olayın son derece hassas sosyo-kültürel boyutlarını ihmal ederek bayram havasına girmesi ve bu skandala aşırı yüklenmesi çok zıt sonuçlar doğurabilir. İslami kesimde sancılı bir şekilde başlamış gözüken ve zorlukla ilerleyen bu yüzleşme süreci, işte bu türden dış müdahaleler nedeniyle kolaylıkla sekteye uğratabilir. Dindarlar dayanışma refleksiyle eleştirilerini askıya alıp sıkı sıkıya kenetlenebilirler. Bunun sonucunda zayıflamış değil, tam tersine daha güçlü bir kitle desteğine sahip AKP ile karşılaşabiliriz.

Bazı kişilerin öyle tavırlarıyla karşılaşıyoruz ki anlaşılır gibi değil. Örneğin kimileri, daha baştan her türlü yardımlaşma ve dayanışma faaliyetini, hele dini motivasyonlarla yapılıyorsa “yolsuzluğa bulanmış” olarak damgalıyorlar. Bu büyük haksızlığı yapanların Türkiye toplumunun gerçek dinamiklerini bilmedikleri ya da bilmek istemedikleri çok açık.

Öte yandan bu kibirli yaklaşımın sahipleri, tamamen insani ve dini duygularla birikimlerinin bir kısmını muhtaçlarla paylaşmak istemelerini de anlamıyor veya anlamak istemiyorlar. Deniz Feneri’ni sadece politik bir olay olarak gördükleri ve göstermek istedikleri için de söz konusu dindar kesimlerle iletişim içine girme şansını kaybediyorlar.

Davanın yararları

Peki ne yapmalı? Öncelikle bağışta bulunan dindar kişilerin bu işte zanlı değil mağdur olduklarını hep akılda tutmalıyız. Ardından çok ama çok dikkatli olmak ve dindar kitlelerin hassasiyet, kaygı ve beklentilerini hep göz önünde tutmak şart.

Zaten dava sonuçlandı, Almanya’daki Deniz Feneri’nin yardım amacıyla topladıkları paranın büyük bir kısmının başka amaçlar için kullanıldığı karara bağlandı. Her üç sanık da ceza aldı. Önceki gün savcı, dün de yargıç, bu fenerin açma-kapama mekanzimasının Almanya’da değil Türkiye’de olduğunu kesin bir dille beyan ettiler ve Kanal 7’nin eski ve hâlâ görevde olan üst düzey yöneticilerinin isimlerini verdiler.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in dün “cumhuriyet savcıları gereğini yapar, yapmalıdır da” sözlerini, soruşturmanın Türkiye’ye sıçramasının işaret fişeği olarak görebiliriz. Savcıların Türkiye’deki Deniz Feneri ve Kanal 7 ile bunların eski ve yeni bazı yöneticileri hakkında soruşturma başlatması şaşırtıcı olmayacak. Kuşkusuz kimileri “dava açılmaz, açılsa da bir şey çıkmaz” diyeceklerdir ancak Türk yargısına güvenmek durumundayız.

Kaldı ki, kimse ceza almasa bile, eğer dava Türkiye’de de açılırsa, üstü örtülmüş birçok gerçek su yüzüne çıkacak, bu sayede genel kamuoyu birçok açılardan bilinçlenebilecektir.

DİĞER YENİ YAZILAR