Başlığa çıkardığım sözün aslı “Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde”dir ve Mahir Çayan’a aittir. Ancak ülkemiz siyasi hayatında son dönemde o kadar şey altüst ve ters yüz oldu. Dost bilinenlerin yolları ayrılırken düşman sanılanların yolları birleşti ki yaşadığımız durumu “Aynılar ayrı yerde, ayrılar aynı yerde” diye tasvir etmek abartılı olmayacaktır.
Galiba Türkiye’de aynıların aynı, ayrıların ise ayrı yerde durduğu son kritik an 12 Eylül 2010 referandumuydu. AKP hükümeti ile Fethullah Gülen cemaatinin ittifaklarının zirvesine denk gelen referandumda, bu iki güçlü odağın birlikte inşa ettiklerini söyledikleri “yeni Türkiye”de sağlam bir yer edinmek isteyen bazı solcular, Kürtler ve ülkücülerin “yetmez ama evet” (YAE) gibi sığ bir sloganı kendilerine kalkan yaptıklarını gördük.
Yeni Türkiye ittifakının jübilesi
Meğer o referandum “yeni Türkiye ittifakı”nın jübilesiymiş. Daha 4 yıl olmadan sadece hükümet ile cemaat arasında değil, ittifakın diğer bileşenleri, örneğin YAE’ciler arasında da çok ciddi kopuşlar yaşandı. İsimler sıralamaya gerek yok: Bugün Türkiye’nin öncelikle sorununu Başbakan Erdoğan’dan kurtulmak olarak tarif edenlerle kendilerini Erdoğan’a siper edenlerin en cevvallerinin referandumun YAE’cilerinden çıktığını görüyoruz. Bu noktada Taraf Gazetesi’nin, afili siyasi terimlere başvurmadan söyleyecek olursak, “Erdoğanseverler ve Erdoğansevmezler” olarak nerdeyse ortadan ikiye ayrılmış olduğunu hatırlatmak iyi olur.
Jübile 12 Eylül referandumuydu ama iktidar ilişkilerinin yeniden şekillenmesinin miladı 2011 yılının sonları ve 2102 yılının başları arasındaki dönemdi. Nitekim 2012’nin ilk günlerinde “Taraflar altüst oldu, daha da olacak” (http://rusencakir.com/Taraflar-altust-oldu-daha-da-olacak/1651) başlıklı yazıda mevcut ittifakın dağılmaya yüz tutmasının ister istemez yeni ittifak arayışlarına kapı aralayacağını; siyasi saflaşmaların çoktan allak bullak olduğunu, eski düşmanların dost, dostların da düşman olmaya başladığını söylemiştim. Bu durum bu yazıdan yaklaşık bir ay sonra, 7 Şubat’ta patlak veren MİT kriziyle alenileşti ve 17 Aralık 2013’te de kopuş tamamlandı.
Aradan geçen kısa süre içinde yaşanan olağan dışı değişim ve dönüşümü anlamak için 12 Eylül referandumuyla 30 Mart yerel seçimlerindeki ittifakları karşılaştırmamız yeter. Örneğin referandum öncesi, hayır cephesinin önde gelen iki kalesi CHP ve MHP’de gedik açmaya çalışan cemaat, yerel seçimlerde AKP yerine bu iki partiden kazanma şansı yüksek olan adaylara oy verilmesi için yoğun bir propaganda yürüttü. Referandumda hayır oyu verecek olanları “darbeci” olarak nitelemekten çekinmeyen Erdoğan’a bugün Ergenekon sanıklarının bir bölümü, en azından cemaate karşı savaşında alenen destek veriyor...
Derinleşen kriz
Görünürde bütün altüst oluşların tek nedeni hükümet ile cemaat arasındaki ilişkilerde yaşanan iniş çıkışlar. Bu görüntünün aldatıcı olduğunu düşünüyorum. Çünkü:
1) Türkiye’de iki, yani AKP ve cemaat değil, üç temel güç odağı bulunuyor. Kürt siyasi hareketini kale almadan yapılacak her analiz eksik ve yanlış olur. Bütün bu süreçlerde Kürt sorunu ve buna bağlı olarak hükümetin geliştirmeye çalıştığı çözüme yönelik süreçler hep kritik önemde olmuştur.
2) Türkiye gibi global ekonomik sisteme entegre olmuş ve jeostratejik açıdan önemli bir ülkedeki siyasi altüst oluşları dış dinamik ve müdahaleleri ihmal ederek anlamak mümkün değildir.
3) Bu kadar kısa sürede çok geniş kapsamlı siyasi altüst oluşların yaşanması siyasi bir krizin ve krizin sürekli olduğunun göstergesidir. Bu krizi mercek altına aldığımızda, sistemin yeni sahiplerinin eski iktidar sahiplerini tasfiye etmede bir şekilde başarılı olduklarını, ancak “yeni Türkiye” adını verdikleri şeyi tam olarak tanımlayamadıklarını görüyoruz.
Ülkeyi demokrasi, temel hak ve özgürlükler, hukuk devleti ve şeffaflık gibi evrensel değerleri geri plana iterek yenilemenin asla mümkün olamayacağı ortaya çıkmış durumda. Türkiye’yi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların bu gerçekle yüzleşmekten kaçınmada ısrar etmeleri hâlinde mevcut siyasi krizin süreceğini ve şimdiki ittifakların da kısa süre içinde yıkılıp yerlerine yenilerinin konulacağını öngörebiliriz.
Aynılar ayrı yerde, ayrılar aynı yerde
Haberin Devamı