Sevgili VATAN’ımızın kurulmasının üzerinden tam 10 yıl geçmiş.. Ne yıllardı ama.. Bakmayın siz ‘Rüzgar gibi geçti’ başlığına, aslında “fırtına gibi geçti” desek daha doğru olabilir..
Biz 10 yıl önce “Bağımsız Gazeteciler” grubu olarak başlamıştık bu serüvene. Türkiye’ye “siyasi güçlerden tam bağımsız, basın özgürlüğüne, basın ilkelerine ve halkın doğru haber alma hakkına olabildiğince saygılı” bir gazete kazandırma heyecanıyla ve bundan büyük mutluluk duyarak.. Köprülerin altından çok sular aktı sonra, değişen siyasi ortamın yanında VATAN da iki kez el değiştirdi, Demirören-Karacan ortaklığında çıkan ciddi sorun koca bir yıl gazetemize büyük sıkıntı yaşattı..
Ama bunların hepsi sabırla ve büyük bir gayretle aşıldı. Çok şükür ki şimdi 10 yaşındaki VATAN daha huzurlu ve güvenli şekilde yoluna devam ediyor. Bununla birlikte kendi adıma söylemeliyim ki genel olarak hissedilen siyasi baskılarla Türkiye’de artık hiçbir basın organı ve hiçbir gazetecinin kendini gerçekten huzurlu ve güvende hissetmesi mümkün değildir.
UTANÇ!!
Bu mesleğe aşkla bağlı bir yazar olarak medyanın geldiği noktadan, keskin ve adeta düşman kutuplara ayrılmasından veya halkın gözünün içine baka baka gerçekleri saptıran, yalan söylemekten-iftira atmaktan bile çekinmeyen gazetecilerden üzüntü duyuyorum..
Değerli meslektaşlarımızın en olmayacak, en haksız şekilde “bir darbe hazırlığına yardımcı olmak vs” gibi garip nedenlerle tutuklanmasından ve “ağır ceza” şartlarında küçücük hücrelerde yaşatılmasından, spor yapmalarına bile ayda iki kez izin verilmesinden, aileleriyle telefonda dahi çok nadiren konuşturulmalarından, çocuklarının büyümesini görmekten mahrum bırakılmalarından adalet ve medya özgürlüğü adına hatta artık insanlık adına utanç duyuyorum.
Gerçek teröristler, katil ve tecavüzcüler bile yargı paketleriyle onar yirmişer bırakılırken onların inatla içerde tutulmasından dehşete düşüyorum.
SÖZÜMÜZÜ TUTTUK!
Her şeye, bu antidemokratik gelişmelere, yaratılan korku ortamına rağmen şunu rahatça söyleyebilirim ki; bütün o sıkıntılı süreçlerde biz VATAN olarak size ilk gün verdiğimiz sözlerden ne pahasına olursa olsun hiç dönmedik. Kendimize ve size olan saygımızla her zaman gerçeklere bağlı kaldık.
Siz sevgili okurlarımızın bugüne gelmemizde büyük katkınız var, hepinize ilginiz, yazdığınız yorumlar ve mesajlarla verdiğiniz destek için çok teşekkürler.. Daha nice yıllar birlikte olmak dileğiyle..
10 askerimiz şehit!
Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde pazar gecesi yapılan terör saldırısında 10 askerimiz daha şehit oldu, 8 güvenlik görevlisi yaralandı.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise “Ne yazık ki ‘ölümler’ devam ediyor, bu ölümleri tasvip etmiyoruz.. Herkesin ders çıkarması lazım, herkesin elini taşın altına sokması lazım.. Hükümet bu ‘savaşı’ yok göstermeye çalışıyor. Anadil, özerklik, yer isimlerinin değişmesi bunlardan hangisini yaptı” diyor.
“Ölümler” değil, terör örgütünün “cinayetleri, katliamları” devam ediyor.. Ve BDP de bunları onayladığını milletvekilinin ağzından son olarak Dünya Barış Günü’nde “gerillaya selam duracaksınız” sözleriyle gösterdi. “Herkesin elini taşın altına sokması lazım” derken, “Eller taşın altına gitmeden önce PKK’nın silah bırakması lazım, saldırılarından vazgeçmesi lazım” demek nedense hiç akıllarına gelmiyor.
Onlar “özerklik” diye tutturdukları için her gün onlarca insan ölecek ve bu onları hiç rahatsız etmeyecek mi? “Gerilla” demek için bir ülkenin işgal altında olması lazım, daha önce PKK ile BDP’ye ait olan ve işgal edilmiş topraklar mı var ortada?
BDP’lilerin PKK’lılarla kucaklaşması konusundaki soruya da “Siz karşılaşsanız ne yapardınız? Belki kucaklamayabilirdiniz ama ‘sana silah doğrultmayan’ bir insan var karşında” cevabını vermiş. Oysa “sana silah doğrultması” şart değil, kucaklaştıkları terörist daha önce kanlı bir saldırıya katılmış , başka masum insanlara silah doğrultmuş.. Öyle olmasa bile “katılmak üzere” PKK’nın içinde.. Devletten “özerklik” istiyor, gidip vatan görevini yapan gençlere saldırıyor. Varsa şikayetin, bir yandan “müzakere olsun” derken bir yandan cinayet işleme, “Meclis’teki siyasi uzantınla sorumlusuna ilet, orada hallet”, onlardan ne istiyorsun?
Kanlı eylemlerin arkasından yapılan o gülücüklü kucaklaşma sözün bittiği yerdir ve Batı ülkelerinde “suç olduğu için” hiçbir parti bunu yapamaz.. O nedenle bari mazeret aramasınlar!