Korku ve ileri standart!

Haberin Devamı

Bir iktidar milletvekilinin TBMM’de görev yapan kadın gazetecilere sırf kendisini uyurken çektiler diye “Ben sizin bacak aranızı çeksem, yayınlasam” demesinin üzerinden daha henüz birkaç gün geçti. Ki bu söz tam bir “sözle şiddet, sözle taciz” olayıydı ve topluma “örnek model” konumda olan birinin bu tür davranışı “kötü model” olmanın da ta kendisiydi.. Daha bununla ilgili haberlerin mürekkebi kurumadan AKP Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik’in MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye söylediği “Kimyası bozulmuş, Ankara’da kuluçkaya oturmuş zavallı” sözleri geldi.

Sebebi; Bahçeli’nin “Başbakan Erdoğan gibi diğer ülkeleri dolaşıp izlememesi”ymiş. İyi ama diğer ülkeleri dolaşıp ilişkileri ayarlamak Dışişleri Bakanı’nın ve ancak “çok önemli durumlarda” başbakanların görevidir, bu nedenle emirlerine çifter çifter özel jetler veriliyor. Bırakın bunu, diyelim ki Bahçeli de gitmeliydi ama gitmedi, “üslup” bu mu olmalıdır?

Hakaretin, şiddetin sonu yok..

Hükümet üyeleri devamlı hakaretle hitap ettikçe karşıdan da cevaplar aynı şekilde geliyor ve millet bu sözel şiddete Meclis’inde de mahkum ediliyor. Zaten “polis şiddeti” nden başlayarak her tür şiddetin kol gezdiği ve bunlara tepkilere de yine şiddetle karşılık verilen ülkede olacak iş midir bu?

Polis kurşunu veya sopasıyla hayatını kaybeden gençleri anmak isteyen kalabalıklara “anlayış ve sabırla yaklaşmak” gerekirken yine polis şiddetiyle cevap verilmesinden farklı mıdır bu sözler? Hüseyin Çelik aynı konuşmada “Biz gerçek manada ileri standartlar istiyoruz” da demiş, “Türkçe resmi dildir, tek dil değildir, etnik dilleri tanımamak haddiniz mi” de demiş.

“İleri standart” dediğiniz şey bu yaratılan korkuyla , televizyon kanallarının korkudan haber yapamamasıyla, yargı nın doğru karar verebilmek için “hükümetin ağzına bakmak zorunda kalmasıyla”, iş dünyasından üniversitelere kadar herkesin ve her kurumun iktidara bağımlı hale gelmesiyle mi olacak? Buna kim inanır?

Öfke yerine..

Ve “etnik diller” e gelince.. Elbette Türkçe tek dil değil ama Güneydoğu’dan gelen mektuplar ve o bölge vatandaşlarının kendileri bölgede uzun zamandır “resmi dil Türkçe’yi konuşma” nın zor hale geldiğini, Kürtçe’ye zorlandıklarını, iş bulmak isteyenlerin de mutlaka Kürtçe konuşması gerektiğini anlatıyorlar. Daha şimdiden durum buysa ve PKK “seçimden sonra özerkliği kutlayacağız” diyorsa o zaman durum ne olacak acaba? Çelik konuları öfke ve hakarete boğmak yerine gerçekleri anlatsa, kendilerinin “çözüm” tarifleriyle PKK’nınkilerin neler olduğunu açıklasa daha iyi olacak.

Yeni anayasa “aşağılayıcı muamele yapılamaz” diyor, bilmem ki hükümet tarafından bile “uyulmayacak yeni bir anayasa” yapmanın ne anlamı vardır!

*****


Uyurken anayasa..

Yeni anayasanın 48 maddesinde mutabakat sağlandı denildi, peki bu Komisyon’da kabul edilen maddeler yeterince tartışıldı mı? Mesela “Devlet, insan onur ve haysiyetine saygı duyar. Temel hak ve özgürlükler bir bütündür” maddesi.. Bir örnek; “tutuklu” gazeteciler konusunda hükümet üyeleri yurt dışında bile onların “terörist olduğunu” söyledi, özel yetkili denilen mahkemeler hala suç belirleyemediği halde yıllarca cezaevinde tutarak kendileri ve ailelerinin onuruyla oynadı, medyanın daha yeni tutuklandıklarında bile onlara yargısız infaz yapmasına göz yumdu, milyonlarca insan “çapulcu” oldu, bunlar anayasayla ilgisiz mi?

“Herkes hayat hakkına sahiptir” deniyor, gazetecilerin işten çıkarılması için patronlara açıktan açığa “at onları” diye baskı yapıp işlerinden ederek “hayat haklarını ellerinden almak” yeni anayasayla ilgisiz mi?

Hangi güvence pardon?

“Herkes kişi özgürlüğü ve güvenceye sahiptir” deniyor, parkta bile devlet güçlerinin “sadece ağaçların kesilmemesi için orada duran” gençlere tazyikli su ve biber gazıyla saldırıp hastanelik etmesi, başına gaz kapsülü atarak veya ateş ederek öldürmeleri bu maddenin hangi kısmına girmekte?

“Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız gösteri hakkına sahiptir” deniyor, yolda yürüyen ve dahi “DURAN” adamlara, gençlere bile polis ordularıyla saldırıyı nasıl bağdaştıracağız? (Bu maddenin arkasına eklenen “devlet gerekli görürse müdahale edebilir” anlamındaki 2 madde, gayet belirsiz tanımlarla “birinciyi tamamen etkisiz” hale getirmiş, bunlara dikkat edildi mi?)

“Hiç kimseye aynı suçtan 1’den fazla ceza verilemez” maddesi Batı ülkelerinde olabilir zira o ülkelerde zaten birinci suçta hak edilen ceza mutlaka verilir. Bizde ise en az 10-20 yıl hapis cezası alması gereken suçlarda hakimler suçluyu salıveriyor. Aynı suç “tecavüz hatta cinayetler” bu nedenle defalarca aynı kişiler tarafından tekrarlanıyor. Muhalefet partileri bunları görmedi mi, bu nasıl anayasa yapmaktır?

Komisyondan geçmiş maddeler “herkes uyurken” geçmiş, benim gördüğüm bu, yazıklar olsun!

DİĞER YENİ YAZILAR