İngiltere’nin Cheshire kentinde yaşayan Pakistanlı Şafilea Ahmed 2003 yılında 17 yaşındayken kaybolmuş ve 6 ay sonra cesedi bir dere kenarında bulunmuş. Şafilea’nın küçük kardeşi Alesha’nın 2010 yılında yaptığı ihbar sonucu annesi Farzana ve babası İftikhar Ahmed cinayetle yargılanmaya başlamış. Ailenin, batılı kızlar gibi kot pantolon giydiği için Şafilea’yı sık sık dövdüğü öğrenilmiş.
Sonunda ortaya çıkmış ki anne ile baba erkeklerle konuşmasına da kızdıkları Şafilea’yı “Pakistan’da yaşayan ve hayatında hiç görmediği kuzeni” ile evlendirmek istedikleri için çıkan bir tartışma sırasında öldürerek cesedini dere kenarına atmışlar ve kızları için “kayıp” başvurusunda bulunmuşlar (Haber, 5 Ağustos Sözcü gazetesi)..
Okurken “bir kızın öz ana-babasının bu kadar basit nedenlerden dolayı onu öldürebileceğini” aklı almıyor insanın değil mi? Aslında “aklını kaçırmamış olan” bir anne ve babanın hangi nedenle olursa olsun kendi çocuğunu öldürebileceğine inanmak mümkün değildir..
9 YIL SONRA ‘MÜEBBET HAPİS’
Ama işte buyurun, “namus” diye başlayıp “kendi çocuğu bile olsa” bir başka insanın ve özellikle kızların-kadınların “pantolonuna, gittiği sinemaya, dinlediği müziğe, konuştuğu arkadaşa, evleneceği kişiye kadar” her adımını hatta düşüncelerini kontrol etmeye kalkan yobaz kafalar sonunda sapıtıyor ve o noktaya varabiliyor. İngiltere gibi demokrasi, insan hakları, adalet kavramlarını yerine oturtmuş, modern, güvenli, saygılı bir toplumun içinde yıllarca yaşasalar bile o kafalar değişmiyor.
Bu olayı neden anlattım; kızlarını öldüren karı kocaya olaydan tam 9 yıl sonra verilen ceza nedeniyle.. MÜEBBET HAPİS.. Ne hafifletici neden, ne “iyi hal”, ne “tahrik”, hiçbir ceza indirimi yok.. Ve asla hiç kimse onları affedemez.. Hak ettikleri cezayı sonuna kadar çekecekler.
BİZDE İSE KATİLE ‘AF’
Türkiye’de ise bugüne kadar Şafilea’yla aynı sonu paylaşmış olan ve aileleri tarafından ya öldürülen veya intihara zorlanan kızların hiçbirinin katilleri “ömür boyu hapis” cezası almamıştır (nihayet yıllar süren çabaların ardından son bir yıldır bazı kadın cinayetlerine ağır ceza verilir oldu ama binde bir).. Alanları da “oy hatırına” çıkarılan aflarla bırakıyorlar zaten.. Düşünün, evladını, eşini öldürene ya da çocuk tecavüzcülerine af olur mu, Türkiye’deysen herşey olur kardeşim, “yok” yok.. Bir yanda katili affeder, toplumu da yeniden tehlikeye atar, öte yanda yıllar boyu hiçbir suç bulamadığı insanları zindanda çürütür..
Ağrı’da 16 yaşında evlendirilen ve cani kocası ile onun ailesi tarafından sürekli dayak ve işkence gören, hamileyken sokağa atıldığı için bebeğini karlar üzerinde ölü olarak doğuran, uğradığı şiddet nedeniyle aklını kaçıran.. O cani koca-kayınpeder ve kayınvalide tarafından 6 ay tuvalete zincirlenip aç bırakılarak öldürülen “çocuk gelin” Melek’i ilk olarak haberin çıktığı 27 Temmuz’da yazmıştım.
KADIN BAKANLIĞI’NIN GÖREVİ
Sonra 29 ve 31 Temmuz’da aynı konuya devam ederek “şiddetin bu boyutuna Kadın Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın, sivil toplum kuruluşlarının ve tüm toplumun sessiz kalamayacağını” tekrar yazdım.. 1 Ağustos ve 2 Ağustos’ta yazı konum yine “Melek ve onun gibi şiddetle yaşatılıp öldürülen” kızlar, kadınlar ve tabii “suçlulara en ağır cezaların verilmesi”ydi. Ülkenin onlarca yıldır ve yoğun olarak son iki yıldır devam eden bu büyük sorununa, kadınlar açısından bu dehşet haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkması ve “şiddetin azalması için her önlemi-yöntemi düşünmesi” en çok gereken kurum ise tabii Kadın Bakanlığı olmalıydı.
TÜM TOPLUM DUYMALI
Ben Bakanlıktan Melek olayı ve suçluların ağır şekilde cezalandırılmasını sağlamak için topluma bir açıklama, tepki beklerken Taha Akyol Hürriyet’te “Melek için bakan devrede” başlıklı bir yazı yazdı. Bu yazıda Bakan Şahin’le telefonda konuştuğunu, onun “Melek davasına Bakanlık olarak ‘müdahil’ olduklarını anlattığını, hayatını kaybeden Melek’in 2 küçük çocuğunun uzman raporuna göre ‘annelerinin ölümüne sebep olan dedeyle nineden alınacağını” yazdı.
İyi, güzel de Bakan Şahin’in bu açıklamayı (hem de 27 Temmuz’dan sonra günlerce Bakanlığa yapılan uyarılara rağmen) bir basın toplantısıyla veya en azından devlet televizyonu TRT’de bir açıklamayla direkt topluma yapması gerekmez miydi? Bunun yerine neden Taha Akyol’a yapıyor? O sormasaydı toplum öğrenemeyecek miydi? Açıklama yaptığı gazeteyi okumayanlar örneğin öğrenme hakkına sahip değil midir?
AİLE İÇİ TECAVÜZ
Daha sonra Bakan Fatma Şahin’in Ağrı’ya giderek Melek’in ailesini ziyaret ettiğini okuduk ama yine “Melek ve onunla aynı şiddeti yaşayan binlerce çocuk gelinin, kızın, kadının hayatını zindan eden canavarlar”a verilmesi gereken “en ağır cezalar”ı filan duymadık. Aynen Bakanlığın binlerce çocuğa zindanı yaşatan “aile içi çocuk tecavüzü” konusunu hiç ağzına almaması gibi.. Sadece “üzerine gideceğiz, peşlerini bırakmayacağız, en ağır cezalar verilecek” dense bile caydırıcı etkisi olabilir ama nedense “kadına karşı şiddet ve çocuk tecavüzü”ne ağır ceza bir türlü söylenemiyor..
SUÇ ‘ÖLÜME SEBEBİYET’TİR
Melek’in çocukları o insanlardan hayat boyu kurtarılmalıdır ama başka Melek’lerin olmaması için çalışmak en az bunun kadar önemlidir. Kadın Bakanlığı bu olayların takibini mutlaka toplumla paylaşmalıdır. Ve tabii öncelikle Ağrı Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturmayı neden “işkence, ölüme sebebiyet” değil de cezası sadece 3-8 yıl olan “eziyet suçu” üzerinden yürüttüğünü soruşturmalıdır.
Zira böyle giderse canavarlar yine kurtulacak ve yargı şiddet suçunu değil azaltmak iyice arttıracak!
Ağrı’lı Melek konusu ne oldu, bilen var mı?
Haberin Devamı