Washington’da ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşları HER NASILSA Türkiye’de kısacık süre sonra aynıyla gerçekleşmiş “Gaziantep PKK saldırısı”nın simülasyonunu yapar ve 9 şehit, 64 yaralının olduğu olaya “savaş oyunu” denirken, Türkiye’de TSK’nın bir seminerde senaryo üzerine oynadığı oyun yüzlerce askerin tutuklanmasına sebep oldu..
Ne iddia ettiler buna gerekçe olarak; “O seminer bir darbe planıydı”..
Balyoz davasında yüzlerce asker tutuklanırken onları yönetmiş, kumanda etmiş olan ve böyle bir ihtimal olmuşsa doğal olarak “en iyi bilmesi gereken” dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e ise hiç dokunulmadı, o “sanık” olmadı... Yıllar sonra “tanık” olarak dinlendiğinde ise “kendi döneminde araştırıp işlem yapacak kadar önemli bulduğu bir olay, belge olmadığı”nı söyledi.
DARBE VE MUHTIRA CEZALANDIRILMADI
Nereye baksanız o kadar çok çelişki görüyorsunuz ki içinden çıkmak zor.. Mesela Hilmi Özkök’e “komutanlarınızla yaptığınız konuşmalarda hiç ‘muhtıra’dan söz edildi mi” diye soruluyor.. O da cevap veriyor, bu medyada günlerce manşetlerden tartışılıyor.. Öte yanda generallerden başlayarak o kadar asker içeri atılıyor, hepsinin hayatı “bir seminere katıldınız, o seminer darbe provasıydı” gibi suçlamalarla karartılıyor.. Bir cümle söyleseler “hah, tamam işte, itiraf sayılır bu” diye üstüne atlanıyor.
Oysa ortada zirveden, o sırada iktidarı hedefleyen büyük bir partinin genel başkanı tarafından yapılmış “kanlı mı olacak, kansız mı” gibi konuşmalar varsa, böyle bir gelecek açıktan açığa işaret ediliyorsa bırakın orduyu, halk bile bir çare aramak zorunda kalır. Her neyse, söylemek istediğim asıl şey şu; Madem ki “konuşması, oyunu bile” tutuklama nedenidir, o zaman darbenin ve muhtıranın kendisi neden hala cezalandırılmadı?
Referandumda “darbe ve muhtıralardan hesap sorulacağı” söylenerek “Evet” oyları alınmasına rağmen neden hala “12 Eylül darbesi” ile “27 Nisan muhtırası”nın hesabı kesilmedi?
BU SORULAR CEVAPLANMALI!
Cezaevinde yaşlı ve hasta askerler, siviller var.. Orada “tutuklu” adı altında mahkum hayatı yaşatılırken ağır hastalanan ve hayatını hücrelerde kaybedenler oldu, bu bile umursanmadı. O takdirde 12 Eylül ve 27 Nisan’ı yapan kişiler neden farklı muameleye tabi tutuluyor?
Cezaevine konmasalar bile neden “bu suçlardan mahkum” edilmiyorlar? Her iki olay da tüm delilleriyle açıkça ortada olmasına rağmen daha ne bekleniyor? Gerçek darbe ve muhtıranın sahipleri ortada gezerken “darbe yapmamış, muhtıra vermemiş” askerler ve yıllardır hayatları çalınan tüm o siviller, gazeteciler neden hücrelerde? Onlar serbestken, hiçbir anti demokratik eylemi-söylemi görülmemiş olan İlker Başbuğ “internet sitesi açtınız” diye ve suçlamayla ilgili somut deliller gösterilmeden, hatta son duruşmada avukatına söz hakkı bile verilmeden neden hala israrla hapiste tutuluyor? Bu tablo adaletsizliğin ta kendisi değil midir?
Cevaplaması gereken “yargı” ise yargı cevaplasın, çünkü Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in dediği gibi “Yargı sorumsuz değildir”.. Yani “sorumlu” kendisidir ve yargı da kararlarının hesabını vermelidir.. Referandum sonrasında yargı “siyasi güce tamamen bağımlı” hale geldiğine göre soruyu “diğer sorumlular” da cevaplayabilir.. Ama bu soru hiç şüphe yok sonsuza kadar peşlerini bırakmayacak.
Tarih önünde mahkumiyet!
12 Eylül darbesinin sahibi 95 yaşındaki Kenan Evren “Bu yaşa kadar yaşamamalı” demiş.. Orasını Allah bilir ama 12 Eylül darbesi yüzünden yüzlerce genç insan hayatının baharında yaşama veda etmiş, bir çoğu sakat kalmış, işini kaybetmiş, hayatı kararmıştı.. İdam edilmesi için “yaşı büyütülenler” bile vardı malum..
Ama Evren’i mahkum etmek için yaşını küçültmediler.. Cezaevine girmese bile eğer bugün mahkemelerde “darbe yapmamış, hukuka-demokrasiye saygılı” insanların avukatları bile dinlenmeden, bilirkişi raporları bile göz önüne alınmadan tutuklulukları devam ettiriliyorsa diğer tarafta Cumhuriyet tarihindeki en büyük iki darbeden biri olan 12 Eylül’ü yapanların cezasız kalması tam bir hukuk rezaletidir.Aksini de hiç kimse, Evren’in kendisi bile söyleyemez!
Hatay’da neler oluyor?
Ben de anne tarafından Antakyalı’yım, doğum yerim Hatay’dır, bu nedenle de Hatay’da olanlarla herkesten daha fazla ilgiliyim.. Türkiye’nin en tarihi, en önemli şehirlerinden biri olan Hatay’da bugüne kadar yabancılardan rahatsız olunduğu görülmemiştir. Ama şimdi şehir halkı “Çocuklarının sakallı Suriyeli’lerden korktuğunu” söylüyor, rahatsızlıklarını, huzursuzluklarını haykırıyor.
Ki bu korku sadece “sakal” nedeniyle değil tabii, “terörist” kılıklı, güven telkin etmeyen insanların kenti doldurmasıyla ilgili. Ve bu sığınmacılar kendi ağızlarıyla “geceleri sınırı geçip Suriye’ye çatışmaya gittiklerini, gündüz geri döndüklerini” söylüyorlar. Suriye’nin Kuzey kentleri PKK’nın elinde, Esad muhalifleri de Türkiye’ye gelip giderek savaşıyor.. Kısacası bu adamların PKK’lı olup olmadığı bile belli değil.. Öyle olmasalar da biz hala “Esad muhaliflerini besleyip, silahlandırıp savaşa gönderen ülke” durumunda görünüyoruz.
O sığınmacılar sözüm ona “Esad zulmünden kaçıyoruz” diye bize sığınmışlardı, “savaşırken sizin ülkenizi kullanacağız” diye değil.. Ayrıca bu kadar “terörle başı dertte bir ülke”de, terör olmayan bir kentimizin halkı neden huzursuz olsun ve buna göz yumulsun? Suriyelilerin kamplarından çıkmamasını sağlamak “onları kabul eden” Hükümet’in görevidir, sorumluluğudur ve bunun yapılması gerekir!
300 kediye ne yaptılar?
Dün haber verdiler ve duyunca yine başımdan aşağı kaynar sular döküldü.. Daha önce defalarca yazdığım Nişantaşı’ndaki Maçka Sanat Parkı’nda bir gün içinde 300 kediyi ve köpeği bir araca doldurup götürmüşler, geride şüphe çekmesin diye sadece 15 kadar kedi bırakılmış.
Aynı olay geçen yıl bir kez daha yaşandı ve onlarca kedi yavrusu bir gecede yok edildi. O zaman “belediyenin veterineri” tarafından alındıklarını gören olmuştu, bu kez henüz ortaya çıkmadı. Bu ülkede hayvancıklar da “sevgisizlikten, insafsızlıktan, bencillikten, tembellikten ve nefretten” nasibini yeterince alıyor. Onlara yapılanlara ise (öyle çok acımasızlığa şahit oldum ki) benim artık kalbim dayanmıyor..
Bu olayı ( ilgili karakoldan da) dikkatle izlemekteyim, bakalım altından kim çıkacak?