“İki yarım kalmış aşkı elimden alan Varşova’ya, büyük aşkımı yaşamaya gitmek istiyorum...”
***
Bu başlıkla; yazımı 30 Ağustos 2014 Cumartesi günü Vatan gazetesinde yazıyorum...
2014 Ağustos’unun son günü “Hayatımda biri Paris’te, diğeri Berlin’de iki sevgiliyi elimden alan Varşova şehrine; en büyük aşkım Beşiktaş’la büyük aşkı yaşamaya ve Mayıs ayındaki UEFA finaline gitmek istediğimi yazıyorum...”
Ağustos 2014’de Beşiktaş’ın UEFA’da final oynamasını istiyor, hissediyor ve bunu bütün niyetim ve saf duygularımla evrene gönderiyorum...
***
Bursa maçının 3-2 bittiği gece; dostum Şükrü Yazıcıoğlu’nun restoranında, Başkan Fikret Orman, yöneticiler Muzaffer Nasıroğlu, Deniz Atalay, Hakan Özköse; Beşiktaş takımının sponsoru Axel Topalyan ve Şükrü Yazıcıoğlu’yla beraber, sohbet ediyoruz...
Tolga o gün sakatlanıyor ve Liverpool maçı öncesi kaleyi Cenk’in koruyacağı anlaşılıyor...
***
Beşiktaş’ın yönetici masasında; Tolga’nın sakatlanmasının verdiği bir moral bozukluğu var...
-”Bu ara Tolga’nın morali iyi değil... Formda değil... Cenk’in böyle bir dönemde kaleye geçmesi Beşiktaş’ın şansı...” diyorum...
Masada kısa bir sessizlik oluyor...
Şükrü Yazıcoğlu futbolu ve futbolcu psikolojisini iyi bilen bir futbol adamı...
Ben bu sözleri söyledikten bir süre sonra; cep telefonunu bana uzatıyor...
-”Ne oluyor?..” gibisinden ona bakıyorum...
-”Cenk telefonda...” diyor...
Arada derede Cenk’i arayıp; benim onunla konuşmamı sağladığını fark ediyorum Şükrü Yazıcıoğlu’nun...
Cenk’e “Liverpool maçlarında ona ne kadar güvendiğimi” söylüyorum...
-”Yüzünü kara çıkartmam abi...” diyor...
***
Dün öğleden sonra; Beşiktaş kulübünü arıyorum...
Maça 4-5 saat kala, takım kadrosunu soruyorum...
-”Solda kim oynuyor?..” diyorum... -”Opare...” diyorlar...
-”İkinci stoper kim?..” diyordum... -”Necip...” diyorlar...
-”Kimin ne dediğine kesinlikle kulak asmayın... Hoca en iyi takımı kurmuş...” diyorum...
***
Dün bir ara Mina’yla sarılarak, sonra Poyraz’la sarışarak; liverpool maçını izliyorum...
Penaltıları, çocuklar yattıktan sonra kendimle başbaşa izlemeği yeğliyorum...
Öyle anlarda kimselerin olmasını istemiyorum yanımda...
Her zamanki gibi yalnız ve yapayalnız; Beşiktaş’la baş başa...
“Varşova’ya UEFA finaline Beşiktaş’la gitmek istiyorum...” diyorum aylar öncesinden ben...
30 Ağustos 2014’de...
21 Ağustos 2014’de ise “Beşiktaş iki nokta transferle UEFA finali oynar” diye yazıyorum...
Varşova...
30 Ağustos 2014 tarihli Varşova yazısını şimdi sizin için, yarım kalmış sevgililer adına ve bitmeyen aşkım Beşiktaş aşkına yayınlıyorum...
*****
İKİ YARIM KALAN AŞKI ELİMDEN ALAN VARŞOVA’YA; BÜYÜK AŞKIMI YAŞAMAYA GİTMEK İSTİYORUM
(30 Ağustos 2014)
Benim şehirlerim var...
Yaşarken geçmişle paralel yaşadığım... Her gittiğimde, öncekilerin anılarıyla birkaç hayatı bir arada yaşadığım... Meydanlarında kendimi bulduğum... Yürürken ben olduğumu hissettiğim...
Şehrin “benim“ olduğunu varsaydığım... Girdiğimde, “tanıdık bir mekana girmiş“ duygusuna kapıldığım... Bir kısmı için “Zaten burası benim evim“ dediğim...
Şarkılarında hüzünlendiğim...
Ritimlerinde coştuğum...
Gülümserken gölgelendiğim...
Neşelenirken, hasretlendiğim...
Severken özlediğim...
İçindeyken dışında...
Dışındayken içinde hissettiğim...
Şehirlerim var...
***
Paris... Prag... İstanbul... Atina... Berlin... Ankara... Nice... Londra... Nafplio... Los Angeles... Budapeşte... Newyork... Milano... Tokyo... İzmir... Roma... Moskova... Monako... Barselona... Vicky-Christina-Barcelona... Sofya ile Vitoşa... Korfu ve Kerkira... Şehrimsi gibi de; Cambridge... Bodrum... Positano...
***
Buralar hayatımdaki diğer şehirleri andırmıyorlar...
Buralara geldim mi;
“Benden bir yerlere gelmiş gibi oluyorum...”
Hayatımın duraklarında duraklıyorum... Kişisel inşaatımın, harcına, çimentosuna, kumuna, taşına rast geliyorum...
Bu şehirlerde “benden olan şeylerin mimarisini” görselleştiriyorum...
***
Bunlar arasında olmayan...
Ama bunlar arasında olması mukadder olan bir şehrim daha var...
Paris’te “bitmiş paramızın hazin vedasında gençlik aşkı Ursula’yı ellerimle göndermek zorunda kaldığım şehir orası...”
Berlin’de başlayan...
Yıllar sonra yine Berlin’de yaşayan...
Bir gizli aşkın, yıllar sonra meçhul kimlikle; meçhul bir yolculuğa çıktığı şehir orası...
Biri yarım kalmış gizli bir aşk...
Diğeri yarım bırakılmış züğürt bir gençlik tesellisi...
İkisi de alabildiğine sevgili...
İkisi de alabildiğine kadın...
İkisi de alabildiğine samimi...
İkisi de alabildiğine dürüst...
İkisi de bütünüyle yarım...
İkisi de doyumlara ulaşmamış bir aşkın... Yarım kalmış sevdası gibi...
***
İki hüzünlü sevgiliyi...
Sonsuz hüzünler içinde benden alan şehrin ismi...
Varşova’ydı...
Nazım’ın; bir taraftan Vera’ya aşık Moskova’daki sürgün günlerinde “eşi Münevver Hanım’ı beş yıl boyunca beklettiği şehirdi Varşova... Buluşmak için gittiği“, üç tek gecelik seferde...
Münevver Hanım’la değil...
Bristol Otel’de tek başına gecelediği...
Vera’sına “kendi karısıyla ihanet etmekten“ imtina ettiği...
O hüzünlü...
Ve meçhul kalmış şehir...
Şöyle değil miydi Nazım’ın Varşova’daki Bristol Otel için döktüğü dizeler sanki;
***
“Seher vakti habersizce girdi gara ekspres... Kar içindeydi...
Ben paltomun yakasını kaldırmış perondaydım...
Peronda benden başka da kimseler yoktu...
Durdu önümde yataklı vagonun pencerelerinden biri...
Perdesi aralıktı...
Genç bir kadın uyuyordu
Alacakaranlıkta alt ranzada...
Saçları saman sarısı
Kirpikleri mavi...
Kırmızı dolgun dudaklarıysa
Şımarık ve somurtkandı...
Üst ranzada uyuyanı göremedim...
Habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres...
Bilmiyordum nereden gelip nereye gittiğini...
Baktım arkasından...
Üst ranzada ben uyuyorum...
Varşova’da Bristol Oteli’nde...
Yıllardır böyle derin uyumuşluğum yoktu...”
***
Hiç gitmiyorum Varşova’ya...
Gidersem sanki hep;
Yarım kalmış sevgilileri...
Arayıp da bulamayacakmışım...
Gibi geliyor...
Gözlerim onları ararken...
Kalbim bitmeyen aşkların acısıyla...
Öksüz hüzünlere savrulacakmış duygusuna kapılıyor...
Varşova’ya hiç gidemiyorum...
Ne Nazım gibi...
Ne Münevver Hanım türü...
***
Oysa dün; Beşiktaş’ın UEFA grubuna bakarken... Sezonun UEFA Kupası Finali’nin 27 Mayıs 2015’te Varşova’da olacağını fark ediyorum...
Yarım kalan aşklarımdan mütevellit... Gittikleri meçhulde sevgilileri göremediğimden muzdarip... Bir türlü gönlümün gitmek istemediği...
Nazım’la Münevver’in...
Nazım’la Mehmed’in
Bir türlü doğru düzgün buluşamadığı...
Gönüllerince hasret gideremediği... O malum başkent...
Varşova’ya...
27 Mayıs 2015’te gitmek istiyorum... Beşiktaş’la beraber...
***
Futbol;
Hayatta gerçekleşmemiş sevgileri ikame eden bir büyük AŞK’sa eğer...
Futbol;
Gerçekte sevgililerle yaşayamadığın aşkları, yalnız başına... Bir başına...
Senin gibi milyonlarcasıyla...
Yaşamının adıysa eğer...
Yarım kalmış aşkların niyetine...
Bir türlü gitmeye cesaret edemeyen kalbin yüzüsuyu hürmetine...
Avrupa Finaline en büyük aşkla gitmeyi içimden geçiriyorum...
Varşova’ya ancak böyle gidebileceğimi hissediyorum...
Kısmetse olur diye içimden geçiriyorum...
Belki yarım kalmaz, kupayı da alır geliriz diye hayal ediyorum...
Umut bazen hayattır...
Hayal ise gerçek...