Onu; Kolej’in onuncu sınıfında baharın Ankara’ya düştüğü bir Mayıs gününde ilk kez duygularıyla fark etmeye başlamıştı...
Bir okul gezisindeydiler...
Kızılcahamam’ın ormanlarına düzenlenen yıl sonu pikniğinde; genç kızı uzun zamandır farklı duygularla algılamaya başlamıştı Kolej’li genç...
***
Anneler; erkek çocuklarının duygularını; kendilerinden önce fark ederler...
Hiç istememişti annesi pikniğe gitmesini...
-“Derslerin iyi değil... Evde otur çalış... Derslerini kurtar...” demişti...
İzin alana kadar atla karayı seçmişti Kolej’li genç...
***
Piknikte değişik bir romantizmin rüzgarına girdiği genç kızla yakınlaşacağını umuyordu...
15 yaşındaydı...
Güzel, çalışkan, hoş, alımlı bir kızdı Kolej arkadaşı genç kız...
***
Annesi yabancıydı...
Genç kız naifliğini; annesinin Avrupalı kimliğinden alıyordu...
Yarı Avrupalı sayılsa da tam bir Türk gibiydi...
***
Bunu hiç fark ettirmez temiz Türkçesi’yle derslerde başarılı bir portre çizerdi...
Genç Kolej’li ise, makasın diğer ayağına kaymak üzereydi...
***
Dersleri ve okulu asmaya, başlamış sigaraya da o sıralarda başlamıştı...
Genç kızlarla dolu cafe’ler, kağıt oyunları oynanan kahvehaneler, başında kavak yelleri esen Kolej’li gencin yelken açtığı rüzgarlardı...
*****
İKİ KADIN, BİR AŞK... İKİ HAYAL KIRIKLIĞI...
Bir erkeğin atılganlığıyla; bir kadının temkini arasında uzunca bir mesafe bulunur hayatta...
Kolej’li genç; erkeğin atılganlığıyla kadının temkini arasındaki uzun mesafeden bihaberdi o günlerde...
***
Onuncu sınıftaki Mayıs pikniği genç erkeğin atılganlığıyla, genç kızın temkini arasında tahteravalli oynadı durdu...
***
Ders yılının son günleriydi...
Derslerden başarılı olamayanlar; Haziran ayında tamamlama kurslarına gidecekler, tamamlama sınavına gireceklerdi...
Tamamlamayı bitiremeyenler bütünlemeye kalacaktı...
***
Beş dersten tamamlamaya kaldı Kolej’li genç...
Romantik perisine, duyduğu kıpırtıya ise, o günlerde perinin yeterince karşılık vermediğini hissetti...
Temkinliydi peri...
O ise üzülmüş ve kırılmıştı...
***
Annesinin göğüs kanseri olduğu haberini sonradan aldı Kolej’li genç...
Annesi ameliyat olmuş; bir göğsünü almışlardı...
Kolej’li gence ameliyat bitene kadar; sınavları etkilenmesin diye haber vermemişlerdi...
Annesinin hastanedeki odasını ziyaret etmeye gitmeden önce, yarım paket sigara içmişti...
Artık bir sigara tiryakisiydi...
***
Hayat Kolej’li genci başka bir iklime doğru sürüklemişti...
Bütün derslerden geçmişti o yıl...
Ancak; bir ay içinde, önce romantik perisinden istediği cevabı alamamış, arkasından; hayatının ilk ve vazgeçilmez kadını; annesinin kanseri karşısında alabora olmuştu...
***
Annesini kaybetme korkusuyla, romantik perisini kaybetme hissiyatı birbiriyle çakışmıştı...
Hayat böyle anlarda erkeği; “tehlikeli sulara” sürüklerdi...
***
Söz konusu olan 15 yaşında genç bir Kolej’li erkekse; “tehlikeli sular, kanlı olayların girdabındaki olaylı gençliğin” habercisidir...
***
O yaz; Kolej’li gencin “devrim” sandığı, “devrimciler” zannettiği , “sosyalizm” diye kutsadığı, rüzgar hücrelerini saracaktı...
***
Mayıs ayının romantik prensinden ve anne kuzusu gencinden artık eser kalmayacaktı...
Bir “devrimciydi” artık...
Hayatı ve düzeni değiştirecek bir adamdı...
Burjuva aşkların dönme dolabında; Kolej gençliğinin “dejenere yaşamında” yeri yoktu o gencin...
Öyle sanıyordu...
***
Devrimler yapacak kadroların, dünyayı değiştirecek insanların, dünya dinamiklerini farklı okuyan teorilerin; pratiğiydi artık...
***
Bir kadınla erkek arasındaki “cüret ve temkin farkı”, ile hayatının ilk kadını anneciğin göğüs kanseri; bütün yaşamı değiştirivermişti Kolej’li gencin hayatında...
15 yaşındaydı...
Yaşadığı kırılma hayatının sonraki kırk yılına damgasını vuracaktı...
O sırada bunun farkında değildi...
*****
GENÇ KIZIN AŞKI...
Son sınıfa geldiklerinde; Kolej’li genç artık bir “devrimciydi...”
Romantik perisi; Kolej’in son yılında; hep ona ilgi gösterdi... Sevdiğini ve ilgilendiğini hissettirdi...
***
Güzel ve naif Kolej’li kız; temkini bırakmış; Kolej’li gence olan ilgisini göstermeye başlamıştı...
Artık açıkça ilgisini gösteriyor; sevgisini açıktan söylüyor; Kolej’li gencin kendisi için ne kadar önemli olduğunu ona satır aralarında anlatıyordu...
***
Erkekle kadın arasındaki “genetik kodlanma farkı” acıklı öykülere sebep olur, lise yıllarında...
Kolej’li genç için, artık başka bir hayat başlamıştı...
Anneciği ve romantik perisinden yaşadığı kırıklıklar; onu “dünyaları değiştirecek bir mücadele ruhuna” sürüklemişti...
Artık perisini; sevgili olarak değil; geçmişte duyguların çakışmadığı Kolej’li bir kız olarak görüyordu...
*****
“KADINIM...”
“Eşyalar toplanmış seninle birlikte...
Anılar yazılmış odaya her yere...
Sevdiğim o koku yok artık bu evde...
Sen... Kadınım...
Lara lara lara laralam..
Kadınım...
Bana bıraktığın bütün bu hayatın...
Yaşanan aşkların değeri yok artık...
Ben sensiz olamaz anlıyorum artık...
Sen... Kadınım...”
***
“Kadınım” şarkısı romantik Kolej’li gencin; romantik perisine duygularını tercüme eden şarkıydı o günlerde...
***
Bir şarkı daha dinlerdi o günlerde...
Çok severek, çok hissederek...
Şarkının hayatının gizli kalacak bir trajedisi olacağını bilmiyordu o esnada...
*****
AĞLAMAK GELİYOR İÇİMDEN...
Yıllar yılları kovaladı...Kolej’li genç, annesi ve romantik perisiyle 1975 yılında yaşadığı “mukadder kırıklıklarından” sonra, devrimci, sonra gazeteci, sonra televizyoncu, sonra bir televizyon starı haline geldi...
Hayatı, aşkları, farklı tarzı ve değişik haberciliğiyle bütün ülkenin konuştuğu adam haline geldi... Bir gün Kolej’li bir arkadaşıyla sohbet ederken; çaktırmadan romantik gençlik perisinin ne yaptığını sordu...
-“O mu?..” dedi arkadaşı:..
-“O maalesef çok erken yaşta öldü...”
Kulaklarına inanamadı...
Kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı...
Hiçbir şey fark ettirmemeye çalışıyordu...
İlk gün onu “atılgan bulan”, sonraki yıl onun başka dünyalara gidişini bir türlü kabullenmeyen, ilk göz ağrısını uzun zaman unutmayan Kolej’li peri kız gencecik yaşında ölüp gitmişti... İki güzeller güzeli kız çocuğunu arkasında bırakarak...
***
Dün Kolej’li gencin; o sınıftan mezun oluşunun 40. yılıydı... 40 yıl önce hep dinlediği ve sonra gerçek olan şarkı Modern Folk Üçlüsü’nün bir şarkısıydı...
“Ağlamak Geliyor İçimden...”
Şimdi onun da;
Ağlamak geliyordu içinden...
***
“Küçük bir dünyam vardı...
İçinde bütün evren...
Bu öykü orada başladı...
Bahçesinde bir evim...
Evimde bir sevdiğim...
Aşkım sevgim her oradaydı...
***
Nasıl ve neden bilinmez...
Ayrıldık birdenbire...
Yılların ötesinde...
Bir gün haber verdiler...
Aylar boyu bekledi ve öldü dediler...
Ağlamak geliyor içimden...
Lay lay laylay... Lay lay laylay...
Lay lay lay lay laa...
Utanıp ağlayacak...
Kırık dökük anılar...
Bırakıp onu gittim diye...
Anılar toplanacak...
Hasretle okşanacak...
Bir güç bir dost bulursun diye...
Dağlar taşlar haykıracak
Ovaya ve her yere...
Anlatacak onu...
Onu ve öyküsünü...
Mezarında solacak...
O gönderdiğim çiçekler...
Ağlamak geliyor içimden...
Lay lay laylay...
Lay lay laylay...
Lay lay lay lay laaa...”