“İsa’dan daha popüleriz...” dediğinde İngiltere birbirine giriyordu... Kilise ayaklanıyor... Muhafazakarlar ateş püskürüyordu...
Kendi fanatikleri ise onları çılgınca alkışlıyordu...
***
Hristiyan İngiltere’de, Hristiyanların “Allah’ın oğlu olduğuna inandığı” peygamberlerinden daha popüler olduklarını söyleme cesareti gösteriyorlardı... Bundan elli yıl öncesiydi...
Liverpool’lu birkaç gencin, birkaç yıl önce kendi aralarında kurdukları grubun adına Beatles diyorlardı...
***
Dünyanın gelmiş geçmiş en efsanevi grubuydu Beatles... Onların filmini ilk izlediğimde 9-10 yaşlarındaydım...
İngiltere’den başlayarak, Amerika’da, Avrupa’da verdikleri konserlerde; gençlerinin çılgın fanatizminin ulaştığı boyutları kendi gözlerimle görüyor “pop dünyasının starı olmanın nasıl bir sihir olduğunu” o günlerde fark ediyordum...
***
John Lennon, o grubun beyni, solisti, kurucusu ve en önemli starıydı...
Kendini “Hz. İsa’dan daha popüler gören adam” bir gün zengin bir ailenin sıradışı kızına aşık oluyordu...
Yoko Amerika’ya okumaya gelmiş kendisinden yaşça büyük bir Japon kızıydı... Efsane adam, kadının sanatta yoğunlaşmış entellektüelizminden müthiş etkileniyor; Yoko’yu kafasında çok başka bir yerlere koyuyordu...
***
Ona aşıktı...
Aşkın bir erkekte yarattığı en büyük zaaf, ya da tutku kadını tarafından onaylanmak arzusudur...
Aşık olan her erkeğin, kadınının onayına ve alkışına ihtiyacı vardır...
Bu onay arzusu; erkeği adım adım “kadınının istediği çizgiye” yanaştırır...
Kadın; erkeğinde onay mekanizması olduğunu anladığı andan itibaren; ustaca hareketlerle erkeğini yoğurur ve onu arzuladığı kıvama getirir...
***
Her kadının bunu yapabilecek becerisi, her erkeğin buna ihtiyaç duyacak bir talebi vardır... Napoleon büyük aşkı Josephine’in alkışını ve onayını alabilmek uğruna, ülkeleri fethetmiyor muydu?.. Josephine’e yazdığı mektuplarda paylaştığı zaferleri; onun esasen onaylanma arzusunun ifadesi değil miydi?..
***
Hazindir ki, Josephine, kendisini onaylatmak için uğraşan erkeği Napoleon’u; dünya imparatoru olduğu halde hep küçümserdi...
Napoleon, sonunda Emilie’yi bulup, Josephine’i kalbinden söküp atacaktı...
Ne ki; Julies Sezar Napoleon kadar şanslı olamıyordu...
O Kleopatra yüzünden öldürülüyordu...
Beatles’in efsanevi ismi John Lennon’ın kaderi acaba hangisine benzeyecekti?..
*****
‘JAPON CADISI’NIN ONAYINI ARAYAN EFSANEVİ JOHN LENNON...
Aşkın bir erkekte yarattığı en büyük zaaf kadını tarafından onaylanmak arzusuydu... John Lennon, sevgilisi Yoko Ono tarafından onaylanabilmek için, müzik anlayışını bir süre sonra değiştirmeye karar veriyordu...
Beatles’ı Beatles yapan, onu tüm dünyanın sevgilisi, ikonu haline getiren müzik anlayışından gün geçtikçe uzaklaşıyor; kendine sevgilisiyle olan yeni hayatına uygun bir tarz geliştirmeye çalışıyordu... Karı koca savaş karşıtı projeler üretmeye başlıyorlardı...
***
Bu uğurda filmler, şarkılar yapıyor; bildiriler okuyorlardı...
Öyle ki gün geliyor; John Lennon, Kraliçe’nin Beatles üyelerine verdiği şeref madalyasını, İngiltere’nin savaş yanlısı dış politikasını protesto etmek için iade ediyordu... Bir kadın; erkeği üzerine kendi damgasını vurabilmek için adım adım, onu istediği tarza ve kıvama getirmeye uğraşır...
Bu çabası kötü ve zararlı olacak bir çaba değildir...
***
Ne ki; hayatlarını başka çizgide sürdüren ve o çizgiyle mucizevi başarılar kazanan erkeklerde, değişiklik bazen çok iyi sonuçlar verse de, zaman zaman erkeğin içindeki “ilham kıvılcımı”nı öldürebilir... Tersi de kadınlar üzerindeki erkek etkisi açısından söz konusudur...
Onun için; Dünyadaki Beatles fanatikleri Yoko’ya gıcık oluyorlardı, onu “Japon cadısı” ilan ediyorlardı...
*****
KADININA ATILAN ÇAMURUN ERKEK EGOSU ÜZERİNDE YAPTIĞI ONULMAZ ETKİ...
Yoko’ya “Japon cadısı” adını takan, Beatles fanatikleri farkında değillerdi ki, egolarına sonsuz güvenen erkekler, kadınlarına atılan çamurlardan etkilenmez, tersine çamur atanlara tepki duyarlardı...
O erkekler; kadınlarını kendi egolarının içine aldıklarından, atılan çamurları kendi üzerlerinde hissederlerdi...
***
Kadın erkeğin egosundan özel nedenleriyle çıkmadıkça, erkek kadınıyla hareket etmeye devam ederdi... John Lennon da öyle yapıyordu... Dünyanın en efsanevi grubunu kuran adam, Beatles’ı kendi elleriyle dağıtma kararı alıyordu...
Karısı Yoko’nun, grubun milyonlarca hayranı tarafından Beatles’ı yıkan kadın olarak nitelendirileceğini bile bile...
***
Lennon ve Yoko bir süre Vietnam Savaşı’nı protesto eden bed-in gösteriler yapıyorlar...
Birlikte çektirdikleri çıplak fotoğraflarının yer aldığı stüdyo çalışmalarına imza atıyorlar, hayatlarını kendi bildikleri çizgide sürdürüyorlardı... Bir süre sonra oğulları Sean’ın dünyaya gelmesi, onların hayatı için bu bir dönüm noktası oluyordu...
Manhattan’da Central Park’a bakan o lüks apartmanların bir dairesinde çok düzenli bir hayata geçiyorlardı...
*****
LENNON’I AFFETMEYEN ADAM...
Elleriyle kurduğu Beatles’ı elleriyle yıkan Lennon’ı, üzerinden 10 yıl geçtiği halde, affetmeyen Beatles fanatikleri vardı... Onlardan biri, evinin önünde kurşunlayarak öldürdü John Lennon’ı...
***
Efsane adam, aşık olduğu kadına kendini onaylatmak ve onun alkışını alabilmek uğruna, bütün hayatından ve kurduğu Beatles’tan vazgeçiyordu...
Onunla mutlu oluyor, ama o yüzden de öldürülüyordu...
Tıpkı Kleopatra’yı mutlu etmeye çalışan Ceasar’ın öldürüldüğü gibi... Tıpkı arkasından Kleopatra’yı mutlu etmeye çalışan Andonius’un öldüğü gibi...
***
Egolarına sonsuz güvenen erkekler, kadınlarının alkışı uğruna ölebilirlerdi...
O erkekler için tek bir kadından gelecek alkış, bir süre sonra milyonlarca alkışın önüne geçebilirdi...
***
Aşkın bir erkekte yarattığı en büyük zaaf, ya da tutku kadını tarafından onaylanmak arzusudur... Aşık olan her erkeğin kadının onayına ve alkışına ihtiyacı vardır... John Lennon’ın söylediği Yesterday şarkısı şöyle biter:
Yesterday, love was such an easy game to play... (Dün aşk oynaması kolay bir oyundu)
Now I need a place to hide away... (Şimdi saklanacak bir yere ihtiyaç duyuyorum...)
***
New York’ta bir öğle üzeri yürüyüş yaparken; tesadüfen görmüştüm John Lennon’ın öldürüldüğü yeri... Güneşli bir New York günüydü...
Aşkın bir erkekte yarattığı en büyük zaafın ya da tutkunun kadını tarafından onaylanmak arzusu olduğunu bilmiyordum o günlerde... John lennon’ı öldürüldüğü yere baktım...
Bir süre orada öylesine dikildim kaldım... Kim bilir Yoko nerelerdeydi o esnada?..
Onu görmeden usul usul uzaklaştım evin önünden...
Central Park’ın içine daldım...
Yeşilliklerden soluklanma ihtiyacı duyuyordum...