Güzel, şık ve bakımlı bir kadındı o...
Uzun zamandır tanırdım...
Hayatının koordinatlarını, üç aşağı beş yukarı bilirdim...
Çok zamandır süren ve yeni sona eren ilişkisi...
Ayakta kalabilmek için verdiği inanılmaz mücadele...
Çocuğunu iyi yetiştirmek için çabası...
Şirketini yürütmek için ayakta kalma uğraşısı...
Ailesine vermek zorunda olduğu destek;
Asya ile Avrupa’yı birleştiren İstanbul adındaki megapolde güzel bir kadın olarak varlığını özgür sürdürebilme çabası takdir-e şayandı...
***
Onunla uzun sohbetler gerçekleştirir, etrafımıza fazla yük olmadan, birbirimizi anlayan bir havada dostluğumuzu sürdürürdük...
Dün sohbetin koyulaştığı bir anda;
-“Birkaç gün önce öğle yemeğini Dubai’de yeme daveti aldım...” dedi...
-“Kaç saat ki buradan Dubai?..” dedim...
-“Dört saat civarında gidiyormuş özel uçak...” dedi...
-“Dört artı dört eder sekiz saat... Bir öğle yemeği için uzun değil mi; akşam kalmayacak mısın?..” dedim...
-“Hayır...” dedi...
-“Akşam yemeğine çıkmadığımı söyledim... O kişi de bunun üzerine öğle yemeğine davet etti... Önce ‘Bodrum’ dedi... Ne var ki ‘Bodrum’da deyince; Dubai dedi... Akşam da dönülecek kalınmayacak...”
***
-“Kabul etmedin herhalde...” dedim...
-“Kabul etmemi mi bekliyordun ki?..” dedi...
-“Kabul edebilirdin ama etmemen gerekiyor...” dedim...
-“Ama niye olduğunu sormalısın bana?..”
-“Soruyorum o zaman...” dedi...
***
-“Özel uçağı olan zengin bir adam, beğendiği bir kadını, kendi uçağıyla başka bir kente götürmek istiyorsa;
Bu kent üç saat mesafedeki Paris olabilir...
Romantik bir şehirdir...
Yemekleri mükemmeldir...
Estetiği zirvedir...
Müziğin tınısı kadınsı;
Şarabın burukluğu kırmızıdır...
***
Roma, Firenze, hatta Londra bile bir gün için zor da olsa olabilecek kentlerdir...
Sanat vardır, estetik vardır... Rönesans vardır...
Hiçbir şey olmasa, muhteşem bir ambiyans ve mutfak vardır...
Milano’ya götürmek isteyen bir erkek de olabilir...
“Kadının alışveriş yapmasını tetikliyor” ve böylece kadını etkilemek istiyordur... Bir öğle yemeği alışverişi için ilk randevuda Milano, biraz sonradan görme işidir... Ama o bile Dubai yanında daha anlaşılabilir...
Hiç olmazsa Milano bir moda merkezidir...
Beyrut olabilir...
Gizemi ve Akdeniz’i uygundur...
Fakat özel uçağı olan bir zengin işadamının...
Çok beğendiği bir kadını, etkilemek üzere ilk davet edeceği kent Dubai olmaz...
Şehir kadına bir şey vaat etmez...
İlk yemekte onca para harcayıp kadına hiçbir şey vaat etmeyen, hiçbir hayali beslemeyen, hiçbir romantikaya hitap etmeyen bir şehri teklif eden ‘zengin adam’, kadının hayallerini zengin edemez...”
***
Yandaki masada oturan burjuva kadınlar beni onayladılar...
Güzel kadın arkadaşımın yanında o sırada pek belli etmedim...
Ancak aklım Robert Redford’un yıllar önce Demi Moore’la oynadığı, dünyada sansasyon yaratan Ahlaksız Teklif filmine gitti... Robert Redford mülti milyarder bir işadamını; Demi Moore ise, kocasıyla sıfırı tüketen muhteşem güzellikte bir genç kadını oynuyordu...
***
Robert Redford kumarhanede gördüğü genç kadına, inanılmaz bir ilgi duyuyor ve kendisiyle bir gece beraber geçirmenin karşılığı 1 milyon dolar teklif ediyordu...
Ahlaksız Teklif, genç karı kocadan başlayarak dünyada yarattığı “ahlak” tartışmasıyla kadın ve erkekleri allak bullak ediyordu...
***
Redford’un teklifi ahlaksızdı...
Film ahlaksızlığı ve ahlakın ne olduğunu tartışmaya açıyordu...
“Kaç para” sorusunu müthiş bir cüretle soruyor, “evlilik kurumunu fuhuş karşılığı sayılabilecek bir paranın üzerinden sorguluyordu...”
Demi Moore evli bir kadındı...
Teklifi kabul ederse, evliliği maddi olarak kurtulacak, ama asla bir daha eskisi gibi olamayacaktı...
***
Güzel ve bakımlı kadın dostuma gelen “Dubai’de öğle yemeği teklifi ise” ahlaklı bir teklifti...
Arkadaşım evli değildi...
Onu çok beğenen erkeğin; uçakla dört saat uzaklıkta bir şehirde bir öğle yemeği teklif etmesi egzantrik bile sayılabilirdi...
Ne var ki;
Dubai’de öğle yemeği teklifi beni hiç heyecanlandırmıyordu...
Sıradan, hatta çok banal buluyordum teklifi...
Böylesi bir maddi zenginliğin, bu ölçüde bir hayal fakirliğiyle yarışır gözükmesi sükut-u hayal hissi yaratıyordu bende...
***
Acaba gizli bir kıskançlık var mı; beni derinden tetikleyen, özel uçaklı günü birlik öğle yemeğinde diye içimden geçirmeye başlıyordum az kaldı...
O sırada bir telefonum çaldı...
Karşımdaki hanımefendi; beni Türkiye’nin iki ünlü gazetecisiyle birlikte çok özel bir gezi için dört günlüğüne İngiltere’ye çağırdıklarını söylüyordu...
Davet İngiliz yaşam tarzını egzersiz edeceğimiz çok özel ve üst düzey bir davetti ve İngiliz Konsolosluğu’nda görevli hanımefendi bizi davet ediyordu...
***
Tarihlere baktım...
O sırada yurt dışından bir İngiliz gazeteci misafirimin geleceğini, davete çok üzülerek katılamayacağımı söyledim muhatabıma...
Telefonu kapattığımda, kafamı kurcalayan sorunun cevabını da vermiş bulunuyordum...
İngiltere’deki muhteşem geziyi, bir saniye duraklamadan gelecek dostu için tereddüt etmeden reddedebilen bir adam, özel uçakla yapılacak bir Dubai yemeğini kıskanamazdı...
O öğle yemeğini kıskanacak birisi, o muhteşem Londra gezisini bir çırpıda reddedemezdi...
***
Kendimden ve hayallerimin içindeki zenginlikten memnun, tek kadehden ibaret kırmızı şarabımın son yudumunu aldım...
Güzel kadına karşı kaldırıp;
-“Mutluluğuna...” dedim...
Onun mutluluğuna içerken, kendi mutluluğumu tadıyordum...