Gülden Mutlu isminde gürül gürül esen bir genç kadın...

Genç kızı gördüğüm an; çok ender rastlanacak bir şekilde dikkatimi çekiyor; canlı yayında söylediği çarpıcı sözler...

Yanında üç müzisyeniyle şarkılar söylüyor o sırada genç kadın;

-“Ben kendi bestelerimi yapıyor; kendi bestelerimi söylüyorum...” diyor... -“Hayatımda hiç başkasından beste almayı düşünmedim... Başkasından alınan besteyi söyleme nasıl bir duygudur, onu da bilmiyorum... Kendi yaptığım besteler ve güftelerle mutluyum...”

***

Genç kızın gözle görülür bir özgüveni var... Yaptığı şeye inanıyor...

Yaptığı şeyin tutacağına güveniyor... Özgüvenin aurası, vücut diline yansıyor...

***

İtiraf etmeliyim ki; hayatımda genç kadını hiçbir yerde gördüğümü hatırlamıyorum...

Hiç kimsenin bana bu genç kadından bahsettiğini de bilmiyorum...

Ekrana yazılan KJ’den adının Gülden Mutlu olduğunu fark ediyorum...

Emre Aydın’ın söylediği Soğuk Odalar şarkısını çok iyi biliyorum...

İki ay boyunca, o müziğin eşliğinde Bodrum’da kapalı salonda spor yaptığımı hatırlıyorum... Emre Aydın’ın o parçada düet yaptığının da farkındayım...

Haberin Devamı

Ne var ki; düet yaptığı kişinin Gülden Mutlu olduğunun ayırımında değilim...

Gülden Mutlu isminde gürül gürül esen bir genç kadın...

***

Bunu fark etmemiş olmamı doğal karşılıyorum...

Fakat; parçanın bestecisinin de “Gülden Mutlu olduğunu” bilmemenin, genç sanatçıya karşı büyük bir haksızlık olduğunu anlıyorum...

Üstelik içime damardan giren “Unutamam Dedin” parçası da aynı sanatçının bestesi...

Canlı yayında “Yarım” isimli bir parçasını seslendiriyor önceki akşam...

O parçanın tınısı bana Gülden Mutlu’yu Google’de araştırttırıyor ve bu özgeçmişle karşılaşıyorum...

***

Televizyon haberleri yaparken de aynı bireysel ve nev-i şahsına münhasır duygularımla hareket ettiğimi hatırlıyorum... Bir şeyi duyar, hisseder, sever ve ancak öyle ön plana çıkartır, yayına verirdim... Bana “proje” olarak getirilen hiçbir parçayı, müzisyeni, sanatçıyı, ya da ‘özellikle’ parlatılması istenen şahsı “parlatmaya” çalışmazdım...

***

Turkcell’in yaratıcısı; Çukurova Holding’in Show TV İcra Kurulu üyesi Murat Vargı geçen gün bir brasserie’de beni gördüğünde; etrafındaki arkadaş ve yönetici grubuna şöyle diyor:

Haberin Devamı

-“Odasını kilitler ve kimseden telkin almadan kendi bildiğini okurdu... Ona hiçbir telkinde bulunulamazdı... Ancak televizyon ratinglerini patlatmasındaki sır, kendi hisleriyle hareket etmesini bilme becerisiydi...”

***

Gülden Mutlu’yu da böyle fark ediyorum... Televizyonları ve gazeteleri yönetenler, toplumun algısını kendilerinin oluşturduğunu zannedenler; temel bir hata yaparlar...

“Proje” olarak çeşitli amaçlara hizmet adına hazırlanmış; “unsurları” telkinle ve üslendikleri misyonla, parlatmaya ve palazlandırmaya çalışırlar... Oysa gerçek ve sahici “değer”ler değildir çoğu zaman pazarladıkları ve parlatmaya uğraştıkları “şeyler...”

Gülden Mutlu isminde gürül gürül esen bir genç kadın...

***

O gazetecilerin meslek hayatları çokça; “talimatlı projeleri parlatmak” üzerine kurulu olduğundan, yaptıkları gazeteler, yönettikleri televizyonlar, “toplumda beklenen patlamayı bir türlü gerçekleştiremezler...”

Önceleri; bu durumun nedenini onların “kapasite eksikliğine ya da obsesif meslek anlayışlarına verir; niye düzelemiyorlar diye için için hayıflanırdım...”

Haberin Devamı

***

Bir gün onlardan bir tanesi; SHOW TV’nin patronuna şöyle dedi:

-“Reha Muhtar’ı genel yayın yönetmeni olarak çalıştırırsan, bankana el konulmasının önüne elbette geçemezsin... Haberleri yetkin ellere verseydin; banka sahibi olmaya devam ederdin...”

Ancak o zaman anlayacaktım ki;

“Türkiye’de haberler, gazetelerde birinci sayfalar, geniş kitlelere yönelik bir ürün, ilgi ve merak unsurlarına cevap veren bir mevkute olarak çıkmaktan ziyade; önceliği siyasi ve ticari konjonktürde bir silah olma niyetine göre hazırlanırlar...”

***

Böyle çarpık bir yayın anlayışının sonunda; -“Haberleri Reha Muhtar’a teslim ederseniz; bankanızı kurtaramazsınız...” sözleri sonsuz bir cüret ve etik dışı bir yayıncılık cesaretiyle söylenebilir... Gülden Mutlu’nun “Unutamam Dedin, Yalan mı Söyledin?..” parçasından; “Soğuk Odalar” düetine meğlederken; yazı nereden ta nerelere geldi?..

Gülden Mutlu isminde gürül gürül esen bir genç kadın...

***

Haberlerin ve gazetelerin “bankaları kurtarmak için yapılmasının, maalesef gazeteci görünenler tarafından istendiği bir ülkede”, “kendi çalıp, kendi söyleyip, kendi bestelerinden kalplerde bir tatlı esinti yaratmak isteyen genç bir kadın sanatçı” milyonlar üzerinde hak ettiği rüzgarı estirebilmesi ne kadar zamanını alır kim bilir?..

Haberin Devamı

Ben yine de; her zaman yaptığım gibi “projeleri değil...”

Kalbimin sesini yazayım:

“Gülden Mutlu isminde, yaptığı parçalarla, yürekleri titreten genç bir kadın sanatçı esiyor Ege’nin imbatında... Denizden karaya; gürül gürül esmekte...

Parçaları içimi bir tuhaf ediyor...”

ON YIL ÖNCE BAŞLADIĞIM HAYAT...

İki ayrı kız arkadaşım; iki gün içinde arka arkaya, bana “tanışmamızın ve arkadaşlığımızın onuncu yılını” hatırlatıyorlar...

-“Sigarayı yeni bırakmıştın o günlerde...” diyorlar;

-“Onun tazeliği ve motivasyonu içindeydin...”

O günlerin nostaljisinden kalan anılar mutluluk enerjisini üzerime yayıyorlar...

***

Kız arkadaşlarımla ayrı ayrı konuşur ve mesajlaşırken; kendi gerçek hayatımı on yıl öncesinde yaşamaya başladığımı fark ediyorum... Daha öncesi; biraz ailevi yükleme...

Ailevi bagajı taşıma dönemi...

18 Şubat Cuma akşamı ise; bir Gaziantep-Beşiktaş maçını seyrederken, ertesi günü için sigarayı bırakmaya karar veriyorum...

19 Şubat Cumartesi sabahı; Sabah gazetesine günde iki paket içtiği sigarayı bırakmış bir kişi olarak geliyorum...

O günden itibaren de yepyeni bir hayata yelken açıyorum...

***

Kendini seven, kendiyle barışık, kendi huzurunu ve dinginliğini ön plana alan, bir kimliğe bürünüyorum...

Birkaç gün arayla tanıştığım iki kız arkadaşım “artık kendimin olarak başlayan güzel günlerin ilk tanıkları ve yadigarları...”

On yıl oluyor, “İkinci Bahar” başlayalı...

***

Sadece kendime ait olan yeni hayatım; yüzleştiğim yeni gerçekler, beni olabildiğince zorluyorlar bu on yıl içinde...

Ne ki; artık sigarayı bırakıyorum ve kendimi seviyorum...

Bana Sabah gazetesinin ve ATV’nin ikinci katındaki odamı hatırlatıyor, kızlardan birisi...

Camekan oda geliyor gözlerimin önüne...

Yirmi yıl televizyon yayıncılığının, altını üstüne getirdikten sonra, yazı yazmak için sığındığım camekan oda...

Kendimle barışık, kendimi yaşadığım, zaman dilimi; her gün yazı yazmaya başladığım o odada oluyor...

“Yazı” denilen şey beni kendime getiriyor...

On yıl geçiyor üzerinden...

Artık yazı odaları evime taşınıyor...

Artık ev yazıların bir parçası oluyor...

DİĞER YENİ YAZILAR