Her şey ters işliyor...
Hayat tersten okunuyor bu ülkede...
Hayatı çözecek şifrelerin cevapları bulunamıyor....
Kördüğüm ediyorlar hayatın anlamını içeren çözümlerini...
Yaşamın sihrini kavramak yerine, beyhude bir şatafatı medeniyetin ölçüsü sanıyorlar...
***
23 Nisan törenlerinde, çocuklar büyüklerin yerlerine geçiyorlar Türkiye’de...
Güya böylece çocuklar o görevlerde olsalar “neyi nasıl yapacaklarını” anlatacaklar;
Biz de bu abuk senaryodan ilham alarak, çocuklarımızla empati kuracağız, iletişime geçeceğiz...
Onları “bu protokoler ve şekilsel törenin sözlerinden” kavrayacağız!..
***
23 Nisan Çocuk Bayram’ını kutlayan koskoca bir millet; “çocukların gün gelip büyük adam olma seromonisiyle” hayatı, çocukları ve kendisini tanımaya çalışıyor...
Çocukların bayramını, onları çocuk olarak yaşatarak değil, “onları büyük yaparak” kutluyor...
Çocuklara önemi; onları Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan koltuğuna koyarak veriyor!..
***
Çocuklara ve çocukluğa önem vermek; çocukları büyütüp bakan başbakan yapmakla olmuyor...
Çocukluğa ve çocuklara önem vermek; “büyüklerin kendi çocukluklarına, masumiyetlerine, nahifliklerine dönmesiyle” mümkün oluyor...
***
Bir toplum “çocukları suni olarak büyütüp, sözlerinden hikmet arayarak” büyümüyor...
“Büyük”lerin çocukluklarına dönmeleriyle çağdaşlaşıyor, medenileşiyor...
Çocukları büyük yapmak değil mesele...
Büyükleri çocuk yapmak esas hadise...
*****
WALT DİSNEY’İN ‘ÇOCUK İMPARATORLUĞU...’ VE HAYATI...
Saving Mr. Banks filmini 2013 yılında Los Angeles’ta otel odamda izliyorum... Dünyanın en büyük çocuk markasının sahibinin, Walt Disney markasını “küçük çocukları büyümüş insanlar gibi konuşturarak” değil; büyümüş insanları kendi çocukluklarına götürerek sağladığını fark ediyorum...
İnsanların “içlerindeki çocuğu çıkartarak” mucizelerini gerçekleştiriyor, Walt Disney...
***
Dünyanın bütün büyük yaratıcıları, sanatçıları, çocukluklarına dönerek, kendi içlerindeki çocuğu keşfederek, onunla empati kurarak sağlıyorlar hayatlarındaki mucizevi başarıları... “İçindeki çocuğu keşfetmek” hayatın ve yaşadığımız çağın en gizemli şiarı oluyor...
***
Walt Disney, dünyanın en büyük çocuk imparatorluğunu; sadece kendi küçük kızını mutlu etme uğraşısının sonunda gerçekleştiriyor...
*****
İÇİMİZDEKİ ÇOCUK BİZE NEYİ ÖĞRETİYOR?..
Koskoca bir ülke; çocuk bayramından; küçük çocukların bakan, başbakan olduğunda ne yapacaklarını söyleyecekleri üç beş kelimeyi anlıyor...
Çocuk bayramında “çocukları keşfetmeyi” bu şekilsel seromoninin yanıtından ibaret görüyor...
***
Bizim çocukluktan öğreneceğimiz şey; içimizdeki çocuktan öğreneceklerimiz...
Baştan bir yanlış koşullanmayı düzeltelim...
Biz büyüyerek gelişmiyoruz...
Biz içimizdeki “çocuğu, sevgiyi, masumiyeti ve saf niyeti” bulduğumuz, keşfettiğimiz ölçüde kendimizi geliştiriyoruz...
***
Evrenin sırrı dışarıda değil; bizim içimizde... Dışımızdaki olaylar, içimizdeki o “natüre, doğallığa ulaşmamız için birer vesile...”
Hayatta, en doğal tepkileri verebilen, gülünecek yerde katıksız ve sınırsız gülebilen bir varlık çocuk...
Önyargıları, koşullanmaları, hesapları ve kurguları yok...
Gördüğüne gülüyor, mutlu olmadı mı ağlıyor...
Tepkisini doğal haliyle, hesapsızca veriyor...
***
Çocuk büyüdükçe, sunileşiyor...
Yargılarla, önyargılarla, kendini korumak için ördüğünü sandığı duvarlarla, natürünü kaybediyor...
İnsan olmanın, canlı olmanın, tabiatın bir parçası kalmanın özelliğini yitiriyor...
***
Anthony Hopkins’in “Instinct” (İçgüdü) filminin içeriğini bilmeyen, yaşamayan, kalbinde, ruhunda hissetmeyen bir toplumsal bilincin; bu sözlerimle neyi kastettiğimi anlaması mümkün değil...
***
Bir gorilin doğadaki yaşamının, insanla kurduğu doğal yakınlığı anlatan Instinct (İçgüdü) filmi, “medenileşmiş! görünen, gerçekte ise barbarlaşan insanoğluyla, çocuklarını korumaya çalışan bir gorilin çatışmasını” anlatır...
Gorilden mi, insandan mı yana olduğunuzu filmi izlerken anladığınızda, hayrete düşersiniz kendinizden... Gorili öldüren insanın mı medeni; yoksa yavrularını korumaya çalışan gorilin mi “insani” olduğunu anlayamadığınız gibi...
***
İnsan; “kendi doğasına bu ölçüde yabancılaşabilen, evrensel akılla ilişkisini bu kadar tahrip edebilen” bir yapıya sahip...
Çocukluk, insanoğlunun bozulmamış yapısının adı aslında...
*****
ÇOCUKLUĞUM’A ULAŞMANIN BAHTİYARLIĞI...
Çocuklarımın üzerinden dün sabah yine kendi çocukluğumla yüzleşmeye gidiyorum...
TED Kolej’indeki “23 Nisan merasiminden”, kendi bilinçaltı kodlarımı ortaya çıkartıyorum...
***
Çevreye, çocuğa, duyarlı bir gösteri yapıyorlar dün törende... Orkestra ve gitar çalan solist eşliğinde söylenen dünya hiti parçalardan; Mustafa Kemal’e uzanan bir gösteri bu...
Yaşamıma yön veren, bir okul kültürünün “implamantasyon (kültürel ekim) sürecini fark ediyorum” dün İstanbul TED Kolej’inde... Çocuklarımla okuldan ayrılırken, kendi çocukluğuma kavuşmanın bahtiyarlığı içindeyim...