Sanırım Türk dizileriyle yabancı dizileri birbirinden ayıran en temel fark, hikayenin anlatım biçimi... Biz asıl hikayeyi ancak ikinci bölümde anlatmaya başlıyoruz. Saatlerce izliyoruz, izliyoruz ama ilk bölümler tatmin etmiyor. İçinde bir umut varsa, iyi oyunculara sahipse seyirci bir şans veriyor ve onların daha sonraki bölümlerinde yükseldiğine şahit oluyoruz. Sadece bu sezon İçerde, Anne gibi dizilerin ilk bölümlerine ve reytinglerine bakarsanız bana hak verirsiniz. İkinci bölümlerinde zirveye oturdular. Çünkü asıl dertlerini ikinci bölümde gösterdiler. Seyircinin artık buna tahammülü yok. Oysa yabancı diziler hikayeyi tam da seyirciyi bağlayacak yerden başlatıyor. Dizinin asıl meselesini ilk üç dakikada anlatıyor. Ardından da geçmişe dönüp nasıl oraya geldiğini gösteriyor. Kısacası izleyici “Nasıl olmuş?” sorusuyla dizi izliyor. Fakat bizim dizilerimizde sorulan soru “Ne olacak?” Belki de nasıl sorusunun peşine düşmek onlarca başlayan dizinin kaderini değiştirebilir.
Her dizide hapishane var
Bu sezon başlayan dizilerin neredeyse yüzde 50’sinde hapishane sahnesi vardı. Bitti zannetmeyin. Yakında başlayacak dizilerin neredeyse tamamında hapishane olmaya devam edecek. Bu yılın dizilerde modası haksız yere hapse düşmek. Ancak ortada tuhaf bir durum var. İzleyici bu modaya ilgili davranmıyor. Reyting sonuçları bunu gösteriyor. Zaten herkes kendisini kapana sıkışmış gibi hissederken sanırım hapishane sahneleri seyirciye iyi gelmiyor. Fakat tuhaf bir şekilde hapishane sahnelerini çekmeye devam ediyorlar. Böyle devam ederse her dizide hapishane sahnesi olmazsa olmaz bir kural olarak senaryolara yerleşecek.
Kalabalık Olmanın Esasları
Burak Tamdoğan çok sevdiğim bir oyuncudur. Şu sıralar Bu Şehir Arkandan Gelecek dizisinde rol alıyor. Ancak onun bambaşka bir heyecanı var. İlk kitabı Puksavida Yayınları’ndan çıktı. Adı Kalabalık Olmanın Esasları. Çok meraklı olduğum bir konuyu anlatıyor. Çünkü Tamdoğan, yanından geçerken hiç fark etmediğimiz kişi ve şeylerin ağzından, olağan yalnızlıkları anlatan on dört öykü yazmış. Sıradanı sıradışı hale getirmiş. Yalnızlığın en yalın haline tanıklık etmek isteyenlere tavsiye ederim. Burak’ın kalemine sağlık…