Düşüşte olana saldırma geleneği bizim ülkeye has bir gelenektir. O nedenle kendi adıma düşene bir tekmede ben atmak istemem ama bu yazıyı yazmak zorundayım. Malum konumuz Muhteşem Yüzyıl Kösem. Perşembe akşamı 5’inci bölümüyle ekrana geldi. Öyle bir bölüm izledik ki, ben sıkıntıdan kurdeşen dökmeye başladım. Şaka değil, gerçekten sonuna kadar izleyebilmek için büyük çaba sarf ettim. Açıkçası dizinin daha 5’inci bölümde nasıl bu hale geldiğini de anlamakta zorlanıyorum. Kendimi kandırılmış hissediyorum. Çünkü dizi başlamadan önce bize izletilen 35 dakikalık kolajla bu izlediğim dizinin alakası yok. Senaryo akmıyor, oyunculuklar her geçen gün daha kötüye gidiyor, reji durumu kurtaramıyor. Daha fazla kötülemeye gerek yok ama bu iş bir Osmanlı dizisine benzemiyor. Sadece kostüm ve dekorla yaratılan dünya gerçekçi kılınmıyor. Üstelik yapımcısından senaristlerine, müzisyeninden yönetmenlerine kadro aynı. Ama çok önemli bir eksik var. Muhteşem Yüzyıl’ın alamet-i farikası rahmetli Meral Okay’dı. Onun kalemi, duygusu devreye girdiğinde ortaya çıkan proje başkaydı.
Bütün kadınlar kötücül
Gelelim işin doktorluk kısmına... Bu dizi nasıl kurtulur? Malum, dizide izleyicinin hayran kalacağı bir güçlü bir erkek karakter yok! O nedenle kadın hakimiyeti var. Ancak dizideki bütün kadınlar çok kötücül. Öncelikle o kadınların zaaflı insanlara dönüşmesi gerekiyor. Hürrem’de kötülük yaptı ama hak verdik, Mahidevran’da zaaflarına yenildi ama haklı gerekçeleri vardı. Oysa Kösem’de sürekli kaşları çatık ve kötülük yapan kadınlar var. Sırf bu bile kanalı değiştirmek için bir sebep! Dizide acilen zaman atlaması yaşanmalı. Beren Saat hemen diziye dahil olmalı ve bunun için çok özel bir PR yapılmalı! Yeniden dizi başlıyormuş gibi bir etkisi olmalı. 4. Murat dönemine doğru yol almalı senaryo. Gönlüm Muhteşem Yüzyıl Kösem’in reyting rekorları kırmasını ve yine dünyaya satılmasını istiyor. Çünkü ekrana kalite lazım! Ancak bu şartlar altında bu hafta 15’inci olan Kösem 40’ıncılığa kadar düşer ve en geç 26’ncı bölümde final yapar. İnkılap Yayınevi’nden çıkan Solmaz Kamuran’ın kaleme aldığı “Kösem-İktidar Şerbeti Kan Kokar” kitabını bir solukta okudum. Belki de senarist kadrosuna Solmaz Kamuran gibi kitapları 20 ülkede basılan ve akıcı üslubuyla hepimize tarihi yeniden okutmayı başaran tecrübeli bir ismi de katmak lazım!
“Reaksiyon” Latin Amerika’da başlıyor
TÜRK dizileri dünyaya açılmaya devam ediyor. Son yıllarda Fatmagül’ün Suçu Ne, Aşk-ı Memnu, Muhteşem Yüzyıl gibi daha çok kadın dramalarının yurtdışına satılma hikâyelerini okuduk. Ancak politik aksiyon türü daha çok Ortadoğu’ya satılmıştı. Latin Amerika pazarında kadın dramaları ekranlarda yüksek reytinglere imza atarken iki gün önce güzel bir habere ben de şahitlik ettim. Reaksiyon Yapım’ın iki genç ve başarılı yaratıcı yapımcıları Emre Özdür ve Başar Başaran’ın ofisine “Bu sezon yeni iş var mı?” diye uğramıştım. Ben daha soruyu soramadan haber geldi. Reaksiyon projesi Latin Amerika’ya satıldı. Yakında önce Meksika’da başlayacak. Sonra tüm Latin Amerika’da ekrana gelecek. Ancak orada bizim Reaksiyon’u izlemeyeceğiz. Çünkü Reaksiyon’un senaryosunu ve yeniden yapım haklarını Televisa şirketi aldı. Dünyada ciddi bir içerik sıkıntısı var. Her geçen gün Türk senaristlerin projelerinin satıldığı haberlerini duyuyoruz. Ama Reaksiyon bir ilki gerçekleştiriyor. Çünkü politik aksiyon türünde Latin Amerika’ya satılan ilk dizi oldu. Eminim bu türde dizilerimizin satışına önayak olacaktır. Tebrikler! Gelelim, benim ziyaret sebebime... Reaksiyon Yapım, mart ayında İstanbul’da başlayan ve Ege’de devam edecek bir aile dramasıyla ekranda olmaya hazırlanıyor. Şu anda oyuncu seçimleri yapılıyor. Her şey netleştiğinde tüm detayları buradan okuyacaksınız.