Ay Yapım’ın yapımını, Kerem Çatay’ın yapımcılığını, Özlem Yılmaz, Anıl Eke, Burcu Görgün’ün senaristliğini, Toygar Işıklı’nın müziklerini ve Hilal Saral’ın yönetmenliğini üstlendiği Kara Sevda, çarşamba akşamı Star TV’de görücüye çıktı. Burak Özçivit, Neslihan Atagül, Kaan Urgancıoğlu, Kürşat Alnıaçık, Orhan Güner, Neşe Baykent, Zeyno Eracar, Rüzgar Aksoy, Barış Alpaykut, Hazal Filiz Küçükköse, Burak Sergen ve Zerrin Tekindor’un rol aldığı dizi; maden mühendisi Kemal’le ressam Nihan’ın bir günde başlayan ve bir haftada kara sevdaya dönüşen aşkını konu ediniyor. Zaten asıl sorun da orada başlıyor. İlk görüşte aşk hikâyesine artık seyirci inanmıyor. Zira, bugünün gerçeğini yansıtmıyor. Kimse sadece bir kez gördüğü birisini bir ay düşünüp çevresine anlatmıyor. Üç kez oturduğu birisine de “Ben senin için her şeyi bırakıp Zonguldak’ta gecekonduda otururum” demiyor. Dizilerde bile olsa iki gönül bir olunca samanlık seyran olmuyor. O nedenle keşke adı Kara Sevda olan bir dizide sevda meselesinin nasıl işleneceğine daha fazla çalışılsaymış.
Dizinin türü yoktu
Öncelikle iyi işlendiği sürece klişeyi sevdiğimi belirtmeliyim ama Kara Sevda klişeler konusunda fazla cömert davrandığı, çok uzun ve yorucu bir ilk bölümle karşımıza çıktığı için klişe zehirlenmesine maruz kaldık. Birbirini tekrar eden sahneler, karakterleri tanıtmak için gösterilen fazla gayret ve sürekli altının çizilmesi diziyi asıl derdinden yani ne anlattığından fazlasıyla uzaklaştırmış. Bir bölümde çok şey anlatma derdi ise işleri iyice arapsaçına döndürmüş. Çünkü dizinin türü kalmamış. Romantik komedi gibi başlayan dizi, yarım saat sonra melodrama, bir saat sonra toplumsal gerçekçiliğe, finalde de intikam hikâyesine dönüşüyor. Kendi içinde tutarsız bir ritim sergilemesi, süreyi uzatmak için tekrar eden sahneler ve sonucu tahmin edilebilir klişeler nedeniyle Kara Sevda izleyiciyi hikâyesiyle ilk bölümde doyurmadı. İzleyiciye “Önünüzde bir açık büfe var. Üzerinde de birkaç çeşit meze... Hepsinden biraz alırsanız doyarsınız ama ana yemek ikinci bölümden sonra gelecek” demiş oldu. Bu da dizinin Tüm Kişiler’de 4.59 reytingle 3’üncü, AB’de 3.52’yle 6’ncı, ABC1’de 4.33’le 5’inci olmasına neden oldu. Tartışmasız bu kadro ve beklentiyle çok daha yüksek başlayabilirdi. Gelelim oyunculuklara... Neslihan Atagül inanılmaz güzelleşmiş. Ekran enerjisi muazzam. Son yıllarda star çıkmamasından şikâyetçiydik. Eğer bu dizi ikinci bölümden itibaren yükselişe geçerse Türkiye’nin çok konuşacağı yeni jönfi olacaktır. Dizide her ne kadar Fatih Harbiye’deki gibi yine ressam olsa ve Kemal’le tıpkı Macit’le olduğu gibi tekneden denize düşerek aşkı başlasa da oyunculuk performansını ben beğendim. Özellikle aşkla güzelleşen kadının, bir iki sahnede mutsuzlukla çirkinleşmeye başlaması çok hoşuma gitti. Aynı durum Burak Özçivit geçerli... Dizide üç farklı tiple karşımıza çıktı. Öğrenci Kemal, maden mühendisi acılı Kemal ve işletme sahibi güçlü Kemal. Tek tek ikisinin performansı başarılıydı. Ancak ikili sahnelerde aralarındaki uyumdan şüpheliyim. Özellikle öpüşme sahnelerinde her iki oyuncunun da tedirginliği hissediliyordu. İkisi de özel hayatlarındaki birlikteliklerinin zarar görmesinden endişe ediyor gibiydi. Dizinin tartışmasız en dikkat çeken ismi Kaan Urgancıoğlu oldu. Emir Kozcuoğlu gibi istediğini almaya alışmış, öfke kontrolü olmayan ve her şeyi mubah sayan zor bir karakterin sorumluluğunu almış. Biraz daha doğallaşacaktır ama ilk bölümdeki performansıyla Emir’e sinir olmamızı sağlayarak amacına ulaştı.
İki farklı üslup vardı
Zonguldak maden sahneleri kesinlikle muhteşemdi. Üstelik o hikâyeden bir bölümlük konu çıkardı. 2 dakikada maden çöktü, Kemal televizyona çıktı. Keşke merak duygusunu sağma yolunu seçselermiş. Nihan’ın iki kez denize düşmesi de fazla kabak tadı verdi. Üstelik düşmeden önce “Şimdi düşeceğim” diye not düşmesi seyirciyi iyice aptal yerine koymaktı. Ezcümle; yönetmen Volkan Kocatürk Zonguldak sahnelerinden sonra diziden ayrıldı. Hilal Saral diziyi devraldıktan kısa bir süre sonra Burak Özçivit hastalandı ve ameliyat oldu. Sete ara verildi. Verilen bu aralar ve değişim ekranda iki farklı üslubun olmasına, oyuncuların birlikte çok vakit geçirememesinden dolayı özellikle aşk sahnelerinde kimya oluşamamasına, rakiplerin önüne geçmek için süreyi uzatma kaygısı da hikâyenin sarkmasına neden olmuş. İkinci bölümden itibaren dizi derdini ortaya koyduğu için ben izlemeye devam edeceğim ama izleyicinin buna tahammülü var mı onu da haftaya göreceğiz.