Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele filmi Türk halkının televizyonla tanışmasını bir köy üzerinden anlatan bir filmdi. Cem Yılmaz’ın filmde “Ben TV’dekileri göreceğim. Peki, onlarda beni görecekler mi?” sorusu sinema izleyicisini çok güldürmüştü ama 1970’li yılların başında televizyonla yeni tanışan herkesin merak ettiği soru buydu. O yıllarda Türkiye, demokrasi sınavı veriyordu. 12 Mart Muhtırası yeni gerçekleşmiş, halk siyasi ve ekonomik krizin etkilerinden en az hasarla kurtulmaya çalışıyordu. Televizyon pahalı bir kutu, ona sahip olmaksa statü sembolüydü. Evinde televizyonu olmayanların ise komşularına gitmekten başka şansı yoktu. “Müsaitseniz babamlar size oturmaya gelecekler” cümlesi de, bize o dönemlerden yadigâr kaldı. Aslında bu cümle “Müsaitseniz babamlar size televizyon izlemeye gelecekler” anlamına geliyordu. Halk arasında misafir yerine artık “telesafir” denir olmuştu.
İlk dram dizisi Aşk-ı Memnu
TRT, yedi günlük yayın hayatına başladığında Türk halkını, etkisi yıllarca sürecek yepyeni bir şeyle tanıştırdı: Yerli TV dizileri… 1974 yılının mayıs ayında hayatımıza Kantar ailesi yani Kaynanalar girdi. Tekin Akmansoy ve Lale Çıdamlı’nın başrollerini paylaştığı Kaynanalar hem ilk dizimiz hem de ilk sit-com denememizdi. 32 yıl ekranda kalmayı başardı.Ama hiç şüphe yok ki, Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu romanı, Halit Refiğ’in yönetmenliğinde büyülü ekrana aktarılırken dram dizileri bize ilk kez göz kırpıyordu. Üstelik o zamanlarda reyting canavarı bile hayatımıza girmemişti. Başrollerini Müjde Ar, Salih Güney, Şükran Güngör ve Neriman Köksal’ın oynadığı Türkiye’nin ilk dram dizisinin oyuncuları şöhretle tanışırken, Bihter ve Behlül’ün yasak aşkı tartışılır olmuştu. Bu dizide herkes kendisine yasak olana aşıktı. Kıskançlık, entrika, intikam ve zengilikle bezenmiş bu hikaye bugünün tabiriyle iyi reyting demekti. 34 yıl sonra Aşk-ı Memnu yeni oyuncularla yayınlanmaya başladığında hem kanal yöneticisi hem de yapımcı hiç kuşku yok ki, dizinin tutacağından emindi. Zira Türkiye bu hikayeyi çok sevmişti.
İlk ağa dizisi Kartallar Yüksek Uçar
1980 askeri darbesi ülkeyi olduğu kadar, Türk TV dizilerini de sekteye uğrattı. Türkiye, kent ve kasaba zenginleri arasındaki mücadeleyi anlatan Kartallar Yüksek Uçar’la ancak 1983 yılında tanışabildi. Sadri Alışık, Can Gürzap, Serap Aksoy ve Selda Alkor’un başrollerini paylaştığı dizi, Selda Alkor’un tabiriyle Türkiye’yi yerinden oynatmıştı. 2000’li yıllarda yeniden moda olan ağa konseptli dizilerin ilki bu diziydi. Kartallar Yüksek Uçar, 2007 yılında yeniden ekranlara geldi. Ancak reyting canavarının kurbanları listesine girdi.
İlk dönem dizisi Küçük Ağa
80’li yıllarda kahramanlık hikayeleri, kentli-kasabalı çatışmaları, mahalle dizileri ve aile senaryoları TV dizilerinin konseptini oluşturuyordu. Çetin Tekindor ve Fikret Hakan’ın başrollerini paylaştığı Küçük Ağa, ilk dönem dizisiydi. Osmanlı’nın çöküş döneminin ve İnkîlâp tarihinin anlatıldığı dizi, halka kahramanlık duygusunu aşılıyordu. Mahalle, komşuluk, vefa, dayanışma kavramlarının yok olmaya başladığının konuşulduğu yıllardaysa hayatımıza Perihan Abla girdi. Orta yaşlı Perihan ve sakir Şakir arasında yaşanan aşk, komşularla yardımlaşma Perran Kutman ve Şevket Altuğ üzerinden anlatılırken, Tuluğ Çizgen’in canlandırdığı “Meraklı Melahat” karakteri yıllarca meraklı insanların lakabı oldu. Diziler hayatımıza sirayet etmeye başlarken, yeni bir sektör doğuyordu. Devlet tiyatrosu oyuncuları ekranlara transfer oluyor, yönetmenler, kameramanlar ve set işçileri TRT’de yetişmeye başlıyordu.
İlk fantastik dizi Uzaylı Zekiye’ydi
Sihirli Annem, Selena, Bez Bebek gibi sihir konseptli dizilerin atası 1987 yılında ekrana gelen Uzaylı Zekiye’ydi. Seden Kızıltunç’un başrolünü oynadığı, uzaylı bir kızın başından geçenleri anlatan dizi, 20 sene öncesinin teknolojisiyle çekilen ilk fantastik diziydi. Uzaylı Zekiye’yi Bizimkiler takip etti. Bu dizi seyirciyi 14 yıl ekrana bağladı. Çünkü onlar da bizdendi, onlar “Bizimkiler”di. O yıllarda diziler 90 dakika değil, 45 dakika yayınlanıyordu. Bugün bir dizinin setinde 70-100 kişi çalışırken, o yıllarda 30 kişi zor bulunuyordu. Oyuncular ve set işçileri sendikalıydı. Çalışma saatleri ve kazanacakları para sendika tarafından belirlenirdi. Bugün bir başrol oyuncusunun bölüm başına 50-70 bin lira kazandığı konuşulurken, 1980’li yıllarda bir dizinin bütün oyuncuları bu değerde bir parayı ancak kazanıyordu.
Dizilerle nasıl tanıştık?
Haberin Devamı