Hayatın içinde savrulup giderken en yakınınızdakine bakmak aklınıza gelmez. Çünkü kendinizle öyle meşgulsünüzdür ki, diğer insanların nasıl bir hayalin peşinde köksüz kaldıklarını göremezsiniz. Artık öylesine kör olmuşsunuzdur ki, iyilikle kötülüğün savaşını da göremezsiniz. O nedenle en kolayı seçersiniz, kötülüğü... Çünkü kötülük kışkırtıcıdır, önünüzde olandır, en kolay gördüğünüzdür, size güç verir, para verir, korku salmanızı sağlar. Kendinize karşı iktidar kurar ve krallığını ilan eder. Siz de ona sonuna kadar itaat edersiniz. Seçeceğiniz daha iyi bir yol olduğunu bilmenize rağmen... Kötülük iyiliğe karşı verdiği savaşı kazanır. Onur Saylak’ın ilk uzun metrajlı filmi Daha’dan çıktığımda hissettiğim duygu buydu. Hakan Günday’ın Daha adlı romanından beyazperdeye aktarılan, Ay Yapım-Kerem Çatay’ın yapımcılığını, b.i.t. arts’ın ortak yapımcılığını üstlendiği filmde; Ahmet Mümtaz Taylan, Hayat Van Eck başrolleri paylaşıyor. İkisi de öyle bir performansa imza atmış ki, filmden çıktığınızda Ahmet Mümtaz Taylan’ı sarsıp “Neden ya, neden bir baba evladını bu kadar kötülükle besler” diye hesap sormak isterken buluyorsunuz kendinizi...
Aklıyla kalbi arasında fişi çekiyor
Daha; “İnsanın kullandığı ilk alet başka bir insandır” cümlesiyle başlıyor yolculuğuna... 14 yaşındaki Gaza’nın kendi tabiriyle dünyanın en önemli işini yapan babasıyla tanıştırıyor ardından seyirciyi... Babası Ahad insan kaçakçılığı yapan, Suriyeli mültecileri kaçacakları ülkeye gitmeden önce evindeki depoda saklayan, oğlu Gaza’yı onların başına gözetmen olarak diken bir baba... Güce ve paraya ruhunu öyle bir satmış ki, onları kaybetmemek için oğluna da, bir köpeğe de, kadınlara da, dostlarına da, hayatına da kafa tutmayı şiar edinmiş biri... Duyguları yok! Aklıyla kalbi arasındaki fişi çekmiş. Oğluna bıraktığı en büyük miras bu! Gaza’nın kalbiyle aklı arasındaki fişi çekiyor ve onun hayatını kendi hayatına bağlıyor. Film baba-oğul aksında ilerlerken arka fonuna ama yoğun bir şekilde Suriyeli mülteci sorununu alıyor. İşte o kısmı izlerken sinirleriniz daha da bozuluyor. Çünkü yönetmen Onur Saylak, bu sorunu o kadar tarafsız, öyle gerçek bir yerden resmetmiş ki yıllardır gözünüzün önündeki gerçeği reddettiğinizle yüzleştiriyor sizi. Bir 3. sayfa haberi olan mültecilerin ülkeden kaçtığı haberlerini okumaya alışık bizlere, “Peki ya, kaçmadan önce kimlerdi? Başlarına neler gelmişti? Nasıl hayalleri vardı?” sorularının cevaplarını gösteriyor film. Bugüne kadar hiç kimsenin ilgilenmediği noktaya odaklanıyor.
Kim olduğunuzu hatırlatacak
Hakan Günday’ın Onur Saylak’la birlikte senaryosunu kaleme aldığı, Onur Saylak’ın yönettiği, Ahmet Mümtaz Taylan, Hayat Van Eck, Turgut Tunçalp, Tuba Büyüküstün, Ahmet Melih Yılmaz, Pervin Bağdat, Tankut Yıldız, Kağan Uluca, Uğur Aslan’ın rol aldığı Daha öyle bir finalle bitiyor ki, canınızı acıtacak bir yumruk atıyor size... Çünkü Gaza’nın babasından devraldığı kötülük mirasını leblebi eşliğinde nasıl uyguladığını izlerken, Gaza’nın bize yani hepimize dönüştüğüyle yüzleşiyorsunuz. Onur Saylak oyuncu olarak çok beğendiğim bir isimdi. İnsan olarak zaten saygı duyduğum bir kişilik. Ama yönetmenliğini ayakta alkışlıyorum. Oyunculuktan yönetmenliğe geçiş yapan çok isim gördük. Üstelik ilk filmini çeken onlarca yönetmen izledik. Saylak, oyunculuğunu yönetmenliğe dönüştürürken öyle bir bağlantı kurmuş ki, sanki beşinci filmini çeken bir yönetmenin filmini izliyor gibi hissediyorsunuz. Ezcümle; Daha’yı izleyin. Hep kahkaha atmak olmaz, iyi film Türkiye’de çok az çıkar. Bazen sizi rahatsız edecek, size kim olduğunuzu hatırlatacak, size tokat atacak bir şeylere ihtiyaç duyarsınız. Onu da sanat yapar. Daha bunun için kaçırılmayacak fırsat! Kalemine sağlık Hakan Günday, duyguna sağlık Ahmet Mümtaz Taylan, Hayat Van Eck, hayaline, heyecanına, cesaretine ve gözüne sağlık Onur Saylak! Bize daha iyilerin olabileceğine inandırdığınız için şükran!