MENA yani Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kapsayan 22 ülkede yayını olan MBC’nin Türk dizilerini yayından kaldırması tartışmasız siyasi bir karar!Şimdilik Vatanım Sensin, İçerde, Kiralık Aşk, Muhteşem Yüzyıl dizilerini ilgilendiriyor gibi algılansa da ciddi bir pazarı uzun süreliğine kaybettik gibi görünüyor. Dünyada Amerika’dan sonra en çok dizi ihraç eden ülke Türkiye. Yani bu konuda dünya ikincisi. 350 milyon dolarlık bir pastayı elinde bulunduruyor. Bugün 140 ülkede Türk dizileri yayınlanıyor.Birkaç yıl önce sadece Arap dünyası ve Balkanlar tarafından izlenen Türk dizileri artık Latin Amerika’ya kadar uzanıyor. Fakat Ortadoğu hala en büyük pazarı dizilerimizin! O nedenle bu yasak dizi ihracatının en az yüzde 35-40’lık bir bölümünü etkiler. Çok ciddi bir paydan bahsediyoruz. Buna Türk oyuncularının Arap dünyasında çok talep edilmesini, reklamları ve davetleri eklersek bu kararla dizi sektörü ciddi bir yara almış gibi görünüyor. Zaten son yıllarda dizi sürelerinin uzunluğu, bir sezondan uzun dizilerin yapılamaması sekteye uğratmıştı satışları... Çünkü Türk dizilerinin çoğu yurt dışında günlük olarak yayınlanıyor. O nedenle bölüm sayısı çoğaldıkça satış artıyor. Şimdi bu kararla Türk dizileri ciddi bir ihracat yarası alacak. Olayın başka bir boyutu ise artık Araplar için dizi çekilmeyecek. Yani daha az yalı, daha az Boğaz ve özellikle 10 oyuncu üzerine kurulu dizi sayımız azalabilir.Şahsiyet’e bayıldımHakan Günday’ın yazdığı, Onur Saylak’ın yönetmen koltuğuna oturduğu, Haluk Bilginer, Cansu Dere, Metin Akdülger, Şebnem Bozoklu, Necip Memili, İbrahim Selim, Fırat Topkorur, Recep Usta, Rabia Soytürk ve Ayhan Kavas’ın rol aldığı, Ay Yapım imzalı, PuHu TV’de yayınlanacak olan Şahsiyet’in ilk tanıtımı yayınlandı. Haluk Bilginer’in canlandırdığı karaktere alzheimer başlangıcı teşhisi konulmasıyla ne de olsa her şeyi unutuyorum diyerek katile dönüşmesini izlediğimiz ilk tanıtım beni benden aldı. Bayıldım. Ekranda izlediğimiz her şeyden çok farklı bir iş olacağının da iddiasını koydu. Onur Saylak, Hakan Günday ve Ay Yapım birlikteliği sektörü bambaşka bir yere taşıyacak. Demedi demeyin! Önce Daha, şimdi Şahsiyet ve ben şimdiden sonra demeyi dört gözle bekler oldum. Şahsiyet’in yolu açık olsun!Kadınlar Günümüz Kutlu OlsunÖncelikle 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun! Ancak maalesef bu ülkede kadından bahsederken en çok şiddet kelimesinin kullanıyoruz. Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Merkezi tarafından her yıl gerçekleştirilen “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nın 2018 sonuçları açıklandı. Araştırmaya göre 2018 yılında kadının en büyük sorunu: ‘Şiddet.’ İkinci sırada ‘işsizlik’; üçüncü sırada ise ‘eğitimsizlik’ geliyor. Kadının toplumda yaşadığı en büyük dördüncü sorun ise ‘sokakta baskı ve taciz.’ Kadının çalışma hayatındaki varlığının da sorgulandığı araştırmada ortaya çıkan sonuç, yüzde 28’lik bir kesimin şu anda aktif olarak çalıştığını gösterdi. Katılımcıların yüzde 35’i geçmişte çalıştığını, yüzde 46’sı ise hayatında hiç çalışmadığını ifade etti. “Kadınların iş hayatına katılımı ülkenin refahı açısından gereklidir” ifadesine katılma oranı kadınlarda yüzde 84; erkeklerde ise yüzde 73 olarak gerçekleşti. Araştırmanın verdiği sonuçlardan biri de eşitlikçi toplumsal cinsiyet algısının güçlenmesi. Geçmiş yıllara göre maalesef kadına yönelik şiddet artmış durumda! Umarım seneye bu verilerin azaldığına şahit olabiliriz.
Birkaç haftadır Çukur’u izleyememiştim. Pazar günü hepsini bir arada izledim. Pazartesi akşamı da yeni bölüm vardı ve büyük yüzleşmeyi izleyecektik. Sonunda İdris Koçovalı Sadrettin’in oğlu Salih olduğunu öğrenecekti. Ancak diziyi izlemek ne mümkün! Neredeyse her sahnede öyle yüksek müzik var ki bir süre sonra dizi değil klip izlediğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. Dramatik bir sahneye denk geldiniz ve sahnenin duygusuna girmeye çalışıyorsunuz bu defa da bir şarkı başlıyor. Müzikten karakterleri duymakta zorlanıyorsunuz. Bu Çukur’un en büyük sorunu! Müziği azaltıp sahnelerin duygusuna girebilirsek her şey daha iyi olacak. Dizide beni rahatsız eden bir diğer şey zaten oyunculuk biçimleri ve fiziksel görüntüleri birbirine çok benzeyen Aras Bulut İynemli ve Alperen Duymaz oldu. İkisi de hiç durmadan arızalı ve sinir krizi geçiren karakterlere dönüşüyor ve bazen kimi izlediğinizi şaşırıyorsunuz. Tamam Emrah psikopatlığı hayat biçimi yapmış ama Yamaç öyle mi? O kimyagerdi, müzisyendi, sonra Çukur’un babası oldu. Başına gelmeyen kalmadı ve hepsi çok ağır şeylerdi. Fakat bir dizide iki genç oyuncunun sürekli kriz geçirmesi bana fazla geldi. Emrah karakterinin inandırıcılığını artırmak için çok daha fazla detaya ihtiyaç olduğunu söylemeden geçmemek lazım! Gelelim yüzleşmeye... Finale kadar heyecanla bekledim. Erkan Kolçak Köstendil öyle güzel oynuyor ki, karakteri dalgalanmalarıyla öyle farklılaştırıyor ki keyifle seyrediyorsunuz. Ama büyük yüzleşme haftaya kaldı. İdris Koçovalı Salih’in yanına girdi ve bölüm finali oldu. Umarım haftaya duygu dozu yüksek, müzik dozu minimal sahneler izlemek nasip olur. Oscar goes to sahne tasarımı90’ıncı Oscar Ödül Töreni sahiplerini buldu. Her zaman olduğu gibi uykusuz geçirdiğim gecenin sonunda sabah mutsuzdum. Favorim Three Billboards Outside Ebbing Missouri filmi sadece en iyi kadın oyuncu ve en iyi yardımcı erkek oyuncu kategorilerinde ödül aldı. Zaten iki kategorinin de ödülü alacağı belliydi. Şaşırtıcı olmadı. Bence en iyi filmi de hak etmişti ama ödülü Shape of Water aldı. Bugüne kadar izlediğim en sönük Oscar töreniydi. Ne kırmızı halıda renk vardı, ne de ödül konuşmalarında... Sadece en iyi kadın oyuncu dalında ödül alan Frances McDormand hepimizin gözünü yaşartan bir konuşmaya imza attı. Kendine ait olan en güzel anda aday olan tüm kadınları ayağa kaldırttı ve “Anlatacak çok hikayemiz var” dedi. Konuşmasını “inclusion rider” teklifiyle bitirdi. Yani sektör çalışanlarından sözleşmelerine ırk ve cinsiyet eşitliğini barındıran madde ekletmelerini istedi. Darısı bizim sektörümüzün başına! Oscar’a damgasını vuran diğer şey sahne tasarımıydı. Gerçekten kusursuzdu. Yıldızların kıyafetleri bile sahnenin yanında sönük kaldı. Her kategoride farklılaşan sahne sanırım en çok konuştuğumuz şeydi. O nedenle bu yıl Oscar goes to sahne tasarımı!
Değişen izleme alışkanlıklarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Ne yazık ki televizyon genç kuşağın beğenisini karşılayamıyor. Çoğu zaman eski, uzun ve kısıtlı kalıyor. O nedenle son dönemde Blu TV, PuHu TV gibi oluşumların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zaten Netflix’in gelişi çok şeyi değiştirdi. Bunlar henüz küçük adımlar fakat ileride çok daha büyük adımlara dönüşecek. Ne yazık ki son cümleme inşallah demek zorunda kalıyorum. Zira, internet televizyonculuğu da sansür tehlikesi altında! Denetimin bazı yerlerde gerekliliğine karşı değilim ama özgür bir alanda, parasını verip istediğimiz içeriği aldığımız bir yerde tabii ki sansüre hayır! Neyse bugünkü konumuz başka!13 bölümü çekilmişwww.onedio.com internet sitesi de bir web dizisiyle drama hayatına katıldı. Hem de öyle güzel bir başlangıç yaptılar ki, takdir etmemek elde değil! Yapımcılığını ve başrol oyunculuğunu Mehmet Günsür’ün, senaristliğini Caterina Mongio, Tolga H. Yüceil, Kaan M. Yüceil’in, yönetmenliğini Tolga Yüceil ve Caterina Mongio’nun üstlendiği Kanaga dün onedio’da başladı. 15 dakikalık bir web dizisi olan, bugüne kadar Avrupa ve Amerika’da pek çok web festivalinde yarışan ve ödüller alan dizi merkezine insanoğlunun çevreye ve kendisine kötü davranmasını koymuş. 2015 yılında Mehmet Günsür ve ailesinin hayalini kurduğu, kendi imkanlarıyla İstanbul, Mardin, Şanlıurfa ve Roma’da 13 bölümünü çektiği bağımsız dizi Kanaga; yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan dünyayı kurtarma çabasını konu alıyor. Bunu da Mehmet Günsür’un başrolünü oynadığı Mardin Tamay karakteri üzerinden yapıyor. Tamay; Kanaga’da dünyaca ünlü bir arkeolog olan ve 30 sene önce öldüğü sanılan babasını ararken kendisini ve güçlerini keşfediyor. Gittiği her yerde, açıklanması güç olan, ezoterik ve büyülü yaşantıları deneyimlerken kendisi ile ilgili bambaşka gerçekleri keşfediyor.3 sezon tasarlanmışİlk 3 bölümü dün onedio’da yayınlanmaya başlayan diziyi izlediğimde “Vay be, Türkler mistisizmi anlatabiliyormuş. Hem de bu hikayenin içine sizi fazlasıyla alabiliyormuş” derken buldum kendimi... İzlenme oranlarına göre ikinci sezonu da hemen çekilecekmiş. Zaten yola bu diziyi 3 sezon olarak tasarlayarak başlamışlar. İzlediğim 3 bölüm sonunda merakla diğerlerini beklemeye başladım. Sanırım Kanaga’nın 3 sezonluk yolculuğunu görmek bu ülkede farklı konulara, yeniliğe adım atacak yaratıcı kişiler için yepyeni bir imkan sağlayacak. Birkaç yıl önce “Türkiye’de böyle işler yapılmaz” diye konuşurken son zamanlarda mistisizm, vampir dizileri yapılmasından bahseder olduk. Darısı hayal kurmaktan vazgeçmeyen yaratıcıların ve risk alma cesaretini gösteren platformların başına!
Beni yine bir heyecan sardı. Çünkü yılın en sevdiğim zamanlarından biri Oscar Ödül Töreni geceleridir. O nedenle bu geceye hazırlıklarım sürüyor. Biz daha neredeyse çocukken bile bu geceleri beklerdik. Pazarı pazartesiye bağlayan gece aileden uyumamak için izin alınırdı. Bu 13-14 yaşında biri için o zamanlar çok büyük hamleydi. Çocukluk arkadaşım Zeynep Sağlam Özden’le birlikte izlenir bu geceler. İşte bu madde önemli. Çünkü Zeynep pis rekabet yaratır. Hepimizden önce bütün filmleri izler ve eleştiri yapmaya başlar. Sırf onunla sohbete katılacaksın diye sen de günde 3-4 film izler hale gelirsin. Bu tören elimizde hangi kategoride ödülü kim alır diye yazdığımız kağıtlarla izlenir. Biz buna Oscar Toto adını verdik. Her sonucun yanına bildiysek tık atarız. Sabah hangimiz en çok bilen olduysak tören sonrası ona kahvaltı ısmarlanır. Biz de kazanan hep Zeynep oluyor. Bu sene erken başladım filmleri izlemeye... Zeynep’e hava atmak için başladığımı haber verdim. “Ben 3 tanesini izledim bile” cevabını alınca pes ettim. Kazanan hep Zeynep olacak.Yekta Kopan’ı ekranda izlemeyi özledimBirkaç gün önce Los Angeles’taydım, yeni döndüm. Oscar Ödül Töreni’nin yapıldığı tiyatroyu görünce herkes gibi “Aaa bu küçücük yer mi?” derken buldum kendimi... Gece için hazırlıklar başlamıştı bile... Bir ara orada izlemek nasıl olur diye düşünsem de, kendi ritüelime dönüş yaptım. Bu akşam abur cuburumuzla ekran karşısındayız. Digitürk 1 numaralı kanalda yani BeIN Movies Oscars’da olacağız. Her şeyden önce Yekta Kopan’ı ekranda görmeyi çok özlemiş biri olarak bu yayını heyecanla bekliyor oluyorum. Çünkü Yekta işine olan hakimiyeti, güven veren tavrı, canlı yayın kıvraklığı ve güler yüzüyle bu işi en iyi yapan isim. Bu devirde bu kadar tecrübeli ve güler yüzlü kaç programcı kaldı ya da kaldı mı? Bu yıl Yekta Kopan’a Hande Doğandemir eşlik ediyor. Haftalardır film izliyor Hande. Instagram’dan takip ediyorum. Favorilerini merak ediyorum. Yekta ve Hande gece boyunca İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan, oyuncu Tülin Özen ve sürpriz isimleri ağırlayacak. Ancak tören başladığında bu işin hepimiz için gıybet kısmı başlayacak. Kırmızı Halı’da kim ne giymiş diye hepimiz bakacağız. Çünkü önümüzdeki yılın modasını o halıda yürüyen isimlerin giydikleri belirleyecek. Söz Ceylan Atınç’ta olacak. İşin gıybet kısmı bittiğinde ekranda Mehmet Açar ve Melis Behlil filmleri değerlendirmeye başlayacak. Bizim evde de herkes bir film eleştirmenine dönüşecek.Bazen Mehmet’e, bazen de Melis’e hak vereceğiz.Favorim Three Billboards Outside Ebbing MissouriÖdüller verilmeye başladığındaysa herkes elinde Oscar tahminleriyle gözünü ekrana dikecek. Şahane filmler izledik bu yıl. Özellikle en iyi film kategorisi gerçekten oldukça verimliydi. Açıkçası bir gazetecinin The Post’u izleyip ağlamama şansı yoktu. Benim ağlamaktan için çıktı. Phantom Thread Türkiye’de insanları ikiye böldü. Çok sevenler ve hiç sevmeyenler! Ben sevdim. Ama en iyi film tahminim Three Billboards Outside Ebbing Missouri! İnsanı kendi iç dünyasında iyilik ve kötülük denilen kavramları fazlasıyla sorgulamaya itiyor. Oscar Ödül Töreni gecelerini sevdiğim için lafı fazla uzattım. Digitürk 1 numaralı kanalda yani BeIN Movies Oscars’da bugün 10.55’te En İyi Kostüm Tasarımı ve Prodüksiyon Tasarımı ödüllerine aday Güzel ve Çirkin, 13.10’da En İyi Görsel Efektler dalında aday Kong: Kafatası Adası, 17.35’te En İyi Görsel Efektler dalında aday, 200 milyon dolar bütçeli Galaksinin Koruyucuları 2, 20.00’de Julia Roberts ile Owen Wilson’ın başrollerde olduğu, En İyi Makyaj & Saç Tasarımı dalında Oscar adayı Mucize ve 22.05’te En İyi Film, Yönetmen, Özgün Senaryo, Erkek Oyuncu dallarında Oscar’a aday olan Kapan var. 5 Mart günü tüm gün tekrarlar yayınlanacak ve kanal 5 Mart 21.00’de kapanacak. Hadi şimdiden hepimize iyi Oscar’lar! Bakalım bu yıl Oscar Ödül Töreni hayatımıza hangi kavramı sokacak?
Seri yaratıcılığını Alper Çağlar’ın, senaryosunu Alper Çağlar, Cem Özüduru, Emre Sirel, Can Emre’nin, özgün müziğini Lincoln Jaeger’in, yapımcılığını Alper Çağlar ve Doruk Acar’ın, ortak yapımcılığını Şebnem Aksoy’un, yönetmenliğini Cem Özüduru ve Can Emre’nin üstlendiği Star İç Yapımlar, ÇAGLARARTS ve INSIGNIA imzalı Börü, çarşamba akşamı ilk bölümüyle görücüye çıktı.Ahu Türkpençe, Serkan Çayoğlu, Murat Arkın, Emir Benderlioğlu, Fırat Doğruloğlu, Ahmet Pınar, Can Nergis, Armağan Oğuz, Bedii Akın, Ozan Ağaç, Melis Hacic, Tan Altay, Gürol Tonbul ve Mesut Akusta’nın rol aldığı dizi; Tüm Kişiler’de 4.79 reytingle 6’ncı, AB’de 5.99’la 6’ncı, ABC1 20+ kategorisinde ise 4.96’yla 7’nci oldu. Öncelikle Börü’nün 6 bölümlük bir mini dizi olduğunu ve Sen Anlat Karadeniz, Diriliş Ertuğrul gibi iki güçlü rakip karşısına 79 dakikalık bir bölümle çıktığını belirtmekte fayda var. Oldukça güçlü bir bölümle ekrana geldikleri için haftaya reytingin artma şansı çok yüksek! Fakat bu şartlar altında bile sektöre çok şey söylemiş oldu.Reina saldırısıyla başladıGelelim projenin televizyonculuk sektörüne katkılarına... Öncelikle ortak yapımcı Şebnem Aksoy’u öngörüsü nedeniyle tebrik etmek lazım. Çünkü Dağ serisiyle büyük ses getiren ekibi Star TV’yle buluşturan ve bu konsepti öneren kişi. Alper Çağlar tartışmasız son yıllarda sinemada yaptıklarıyla ve zekasıyla en çok konuşulan isimlerden biri. Star TV geçen yılın en iyi kanalı. Bir de dizi sürelerini kısaltma ve mini dizi yapma fikriyle yola çıktıkları için kalbimizde ayrı bir yerdeler! Benim için zaten 1-0 önde başladılar. Ayrıca dizinin ilk tanıtımını izlediğimden beri estetize olmayan halinden etkilenmiştim ve bunu yazmıştım. Beklentim hayli yüksek oturdum ekran karşısına... Çünkü gerçeklik duygusunun sürükleyiciliğine inancım tamdı. Börü, “Bazen Canavarlar Kazanır” isimli ilk bölümüyle hayli sert başladı. 2017’ye girdiğimiz ilk anda yaşadığımız korkunç Reina terör saldırısını, bu kadar kısa bir süre sonra izlemenin beni fazlasıyla gerdiğini söylemeliyim. Ancak hemen ardından giren jenerik dengeyi sağlamıştı. Börü boks maçına çıkmış gibiydi. Önce seyirciye vuruyor, sonra kısa bir süre nefes aldırıyordu. Jenerikte Polis Özel Harekat’ın 34 50 telsiz koduyla tanınan Börü ekibinin oyuncularını gülen yüzleri ve Adamlar’ın Yanmış İçinden şarkısını duyunca gevşedim. Jeneriğin Atatürk fotoğrafıyla bitmesi de üstüne kocaman bir alkış aldı.Oyuncular hikayeyi başrol yapmışArdından 2014 Diyarbakır’a geçtik ve Cartel şarkısında yürüyen Turan’la kısacası harika bir anlatımla yanan Diyarbakır sokaklarını gördük. Operasyonla başlayan dizi bizi bir anda aksiyonun içine çekti ve tüm karakterleri operasyondaki tepkileriyle tanıdık. Ekip zaten birbirine alışık ama Murat Arkın, Emir Benderlioğlu, Fırat Doğruloğlu ve Armağan Oğuz’un ilk bölümde bir adım öne geçtiğini söylemek yanlış olmaz. Bu projede yer almasını en çok istediğim kişilerden biri Serkan Çayoğlu’ydu. Ne kadar çalıştığının yakın şahidiyim. Onu Kiraz Mevsimi, Hayatımın Aşkı gibi romantik komedi projelerinde izlemiştik ama bir aksiyon projesinde rol almak istiyordu. Hakkını fazlasıyla vermiş, çok çalışmış ve sakin, minimal ama derin bir biçim seçmiş. Bu projede en sevdiğim şey tüm oyuncuların hikayeyi başrol yapma çabasıydı. Ezcümle; Börü gerçek ve iddialı bir konuyla, rejinin estetize çabası olmadan, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atarak, aksiyonu, yapım tasarımı, ses tasarımıyla, süresiyle, mini dizi oluşuyla Türk dizi sektörüne başka bir umut verdi. Konusu yerel olan ama vizyonu evrensel olan bir işi de, süresi kısa olduğunda da izleyicinin kabul edeceğini gösterdi. Umarım bu tip girişimlerin önünün açılmasına da katkısı olur. İlk bölüm bitti, ben şimdiden devamını merak eder oldum. Herkesin emeğine sağlık!
NTC Medya-Mehmet Yiğit Alp’ın yapımcılığını, Bekir Baran Sıtkı, Murat Emir Eren, Rana Mamatlıoğlu’nun senaristliğini, Taner Akvardar’ın yönetmenliğini üstlendiği Adı Zehra cumartesi akşamı Fox TV’de ilk bölümüyle görücüye çıktı.Zeynep Çamcı, Alican Yücesoy, Hatice Aslan, İnanç Konukçu, Seda Güven, Hakkı Ergök, Emre Kıvılcım, Ali Meriç, Güneş Hayat, Sohel Altan Gol, Hakan Altuntaş ve Ülkü Hilal Çiftçi’nin rol aldığı dizi; Tüm Kişiler’de 4.33 reytingle 8’inci, AB’de 3.83’le 7’nci, ABC1 20+ kategorisinde ise 4.45’le 5’inci oldu. Bu reytingler bir diziyi ne öldürür, ne de kurtarır. O nedenle ilk bölüm için reytingin ortalamada kaldığını söylemek yanlış olmaz. Gelelim dizinin içeriğine... Almanya Frankfurt’ta son derece tutucu bir aile tarafından yetiştirilen, sırf yabancı kültürü almasın diye okula gönderilmeyen, dili öğretilmeyen, sokağa çıkarılmayan Zehra, ağabeyi ve babası tarafından kendisinden yaşça büyük biriyle evlendirilmek istenir. Ancak Zehra’nın bu evlilikte gönlü yoktur. Çünkü Zehra ev hapishanesinden çaktırmadan kaçıp Kadir adlı birinden hamile kalmıştır. O nedenle kaçmanın yollarını arar. Ancak Kadir’in de bir dolap çevirdiği bellidir. Ne yapıyorsa Zehra’yı düğün günü ortada bırakmıştır. Ama Zehra annesinin yardımıyla düğünden kaçar. Asıl şaşırtıcı olan o annenin öyle bir ailede her şeyi bilip kızının yanında olmasıdır. Şahane bir anne olabilir. Ancak bu karakterin annesi böyle davranmaz duygusu yaratıyor ve inandırıcılığa zarar veriyor.Neden yardım etti öğrenemeyeceğizKadir’i bulan Zehra Frankfurt’ta doğalgaz borularının olduğu bir İstanbul apartmanına giriyor. İşin özü belli ki, apartman içi sahneler İstanbul’da çekilmiş. Ne yazık ki o apartmanın doğalgaz tesisatı da kamerada gizlenmemiş. Zehra Kadir’le tam kaçacakken ailesine yakalanıyor. Kadir bıçaklanıyor. Eve getirilen Zehra öldürülmek için otoyola götürülüyor. Malum orası Almanya kolay kolay adam öldürülmez. Ailesi tarafından yolda araba çarparak öldürülmesi sağlanıyor Zehra’nın... Yani onlar öyle zannediyor. Hastanede bir Türk doktor nedendir bilinmez Zehra’nın kimlik değiştirmesini sağlıyor. Doktor polislere, aileye yalan söyleyerek Zehra’yı yeni bir kimlik sahibi yapıyor. Bunu neden yaptığını hiç anlamadık. Çare polise söylemekken o doktor neden durdu ve böyle bir yol seçti hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Çünkü ilk bölümde öldü. Buraya kadar dizinin 1 saatinden fazlasını özetledim. Dizinin diğer başrolleri ise bundan sonra göründü. Kimlik değiştiren Zehra, yıllar önce kaybolan Hande’nin yerine geçince Hande’nin annesi onu almaya geldi. O ailede yaşanan korkunç suç nedir hala bilmiyoruz. Hande neden kaçtı onu da bilmiyoruz. Öldü mü ve ağabeyi bunu biliyor mu onu da bilmiyoruz. Ama anne Zehra’nın kızı Hande olduğundan emin! İlk bölüm Şule’nin Zehra’yı İstanbul’a getirip ailenin karşısına çıkarmasıyla son buldu.Temposu yüksektiAdı Zehra, ilk 45 dakika Menekşe ile Halil dizisine benziyordu. Sonra başka bir hikayeye dönüştü. Sanki bir dizide birkaç dizi izledik. İlk bölüm Zehra’nın kaçmasıyla geçti dersem yalan olmayacak. Çünkü açılıştan itibaren beş defa kaçtı. 2 trafik kazası izledik. Bir de yer değiştirme olayına şahit olduk. Ancak kafamızda pek çok soru kaldı. Hikayenin tüm klişesine ve boşlukları olmasına rağmen tempolu bir iş izledik. Özellikle ilk 45 dakika nasıl geçti anlamadık. Oyunculuklar adına sadece Zeynep Çamcı’dan bahsedebilirim. Zira ilk bölüm onun üstüne kuruluydu. Çamcı’nın performansı oldukça iyiydi ama sesiyle de biraz oynaması gerekiyor. Özellikle bağırdığı sahnelerde incelen sesi her dizide aynı karakteri izliyoruz etkisini yaratıyor. Ezcümle; Adı Zehra temposuyla ilk bölümü kotardı ama reytingini yükseltmek ve izleyiciyi hikayeye inandırmak için İstanbul’daki aileyi işin içine acilen dahil edip o sırrı izleyiciye söylemesi gerekiyor.
Bir haftadır yurt dışındayım. O nedenle ne yalan söyleyeyim dizileri takip etmek oldukça zor oluyor. Ciddi bir zaman farkına karşı ancak geriden takip edebiliyorum. Star TV’nin iddialı projesi Jet Sosyete yayınlandığı sırada uçakta olduğum için ancak birkaç gün sonra izleyebildim. Zaten tanıtımlarını izlediğimde Türk Malı’na fazlasıyla benzettiğimi 12 Şubat tarihinde yazmıştım. Ne yazık ki, ilk bölümü izlediğimde duygum geçmedi. Zaten bir haftadır herkes Jet Sosyete’yi yazdı ve neyi beğenmediğini ortaya koydu. O nedenle lafı fazla uzatmayacağım. Fakat görünen o ki, senaryoda Gülse Birsel imzası olunca hepimizin beklentisi çok yükseldi. Öyle yüksek bir beklentiyle ekran karşısına geçip komik ama eski bir şey izleyince ilk hayal kırıklığını yaşadık. Sanırım hepimizi rahatsız eden bir diğer şey; hep aynı oyuncuları, hep aynı oyunlarıyla izlemek oldu. Özellikle Derya Karadaş ve Sarp Apak Yalan Dünya’dan farklı değildi. Cengiz Bozkurt’u da daha önce oynadığı pekçok adamdan farklı izlemedik. Çağlar Çorumlu son dönemin en yetenekli oyuncularından biri ama ne yazık ki bu dizide fazlasıyla Şafak Sezer gibi olmuş. Herkes komik olma sorumluluğunu üstlenince ortaya komedi dozu oldukça düşük bir ilk bölüm çıkmış. Her şeyin fazlası zarar işte! Gelelim güzel şeylere... Bartu Küçükçağlayan ortaya öyle bir Gündüz çıkarmış ki, bugüne kadar oynadığı tüm rollerden farklı! Ayşenil Şamlıoğlu tecrübesini konuşturmuş. Aslı Bekiroğlu öyle duru oynamış ki, Melike’ye inanıyorsunuz. Gülse Birsel’in oynadığı Gizem karakterinde çok malzeme var. Bizi en çok güldürecek karakterlerden biri... Ama önce dizinin acilen ikinci bölümde toparlanması ve ortaya çok güçlü bir çatışma konulması gerekiyor. Çünkü zenginlerin ve fakirlerin hiçbir farkının olmadığı, sınıf farkının görgüsüzlükle eşitlendiği bir iş ortaya çıkmış. Hal böyle olunca ortaya güçlü bir çatışma çıkmamış. Bu da hepimizi asıl rahatsız eden şey!Yarışmalardan oyuncu bulunan günler geliyorMalum herkes yeni oyuncu çıkmadığından bahsediyor. Belli başlı projelerin dışında başrol kadın ve erkek bulmak bu sektörün neredeyse en büyük sorunu! Bunu anlaması gerçekten zor! Her karakter aşırı güzel, nefes kesecek yakışıklılıkta olmak zorunda değil ama ne yazık ki Türkiye’de bu en büyük kural... Hal böyle olunca başroller oyunculuk eğitimi alanlardan değil, modellik yarışmalarından seçiliyor. Sanırım bu soruna çare olacak yeni çözüm bulundu. Çok Güzel Hareketler Bunlar geri dönüyor. Şimdi yepyeni isimler çıkar ortaya ve sektörün kanayan bir yarasına daha geçici bir çözüm bulunur. Ama asıl hamleyi Show TV’den bekliyorum. Eylül ayında genel müdür Suavi Doğan Türkiye’nin Yıldızları’nı yeniden yapacaklarını açıklamıştı. Daha önce Engin Akyürek ve Beren Saat’i sektöre kazandırmış bir yarışma olduğu için bu kez yine en azından iki isim çıkarır diye düşünüyorum. Umarım, oyunculuları yarışmalardan bulmadığımız, hangi karaktere hangi oyuncu uygunsa seçilen günlerimiz olur.
Türkiye’de hem dizi, hem de film sektörü bir döngünün içinde yaşıyor. Star isimler iş yapar yanılgısı yıllardır sektörü aşağıya çekiyor ve durum hiç değişmiyor. Mesela siz bir film ya da dizi yazdınız ve hikayenin izleyiciyi alacağına çok eminsiniz, randevu alıp yapımcının karşısına oturdunuz. Heyecanla projenizi anlatmaya başladınız. İşte o anda heyecanınıza ilk darbeyi alırsınız.Çünkü yapımcı ilk sorusunu sorar: “Bu filmde ya da dizide kim oynayacak?” Çünkü onun amacı gişe ya da reyting yapmak, kendisini garanti altına almak istiyor. Haklı! Ama bu soruyu düşünmek o ana kadar yazarın aklına gelmemiştir. Çünkü bu yazarın değil cast direktörünün görevidir. O karakter için en doğru oyuncuyu bulmak! İşler böyle yapıldığında başarı oranınız artar. Ancak işin kolayına kaçarsanız, yapımcının o sorusuna hazırlıklı gider ve bir isim söylerseniz siz de sistemin kucağına oturursunuz. “Elimde bir iş var, tam şu isimlik.” İşte bu tuzağa düştüğünüz anda ne yaratıcılığınız kalır, ne de motivasyonunuz! Çünkü kendi çocuğunuzu kiraya verirsiniz. Herkes onu bir köşesinden çekiştirmeye başlar. Kralınız hikayeyken, kaybetmeye başlar. Sonuç herkes için acı veren bir hale dönüşür.İzleyici kendi PR’ını yapıyorNeden bu meseleye kafayı taktığıma gelirsek, 2017 sezonu ve 2018’in ilk 2 ayı kendi adıma daha umutlu geçti. Çünkü Daha, Cebimdeki Yabancı, Aile Arasında, Ölümlü Dünya, Ayla gibi güzel filmler izleme fırsatı buldum. Ekranda da beğeniyle takip ettiğim pek çok dizim var. Ancak sonuçlara, yani hem gişeye hem de reytinglere baktığımda izleyicinin oyuncuyla ilgilenmediğini görüyorum. Baksanıza gişe sonuçlarına... Bu sezon Burak Özçivit, Murat Boz, Barış Arduç, Elçin Sangu, Kenan İmirzalığlu, Meryem Uzerli, Halit Ergenç, Tuba Büyüküstün gişede ne yazık ki beklentiyi karşılayamayan sonuçlara imza attılar. Hatta buna Şahan Gökbakar’ı, Kıvanç Tatlıtuğ’u da ekleyebiliriz. Hepsi büyük isimler ve filmlerde sadece o isimler olduğu için gişe yapacağı öngörüldü. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü bugünün dünyasında her şeyin karşılığı çok çabuk alınıyor. Seyirci kendi tanıtımını kendisi yapıyor. PR şirketleri istedikleri kadar bülten yayınlasınlar o projeyle ilgili seyirci yorumları iyi değilse sonuç ne yazık ki negatife dönüyor. Bu yılın en çok gişe yapan iki filmine bakalım. Ayla ve Aile Arasında... Biri dram, diğeri komedi... Ayla’da kimin star isim olduğunu söyleyebilirsiniz. Tabii ki hikayenin... Peki, Aile Arasında’da da... Herkes şahane oynamış ama orada ben starım diye bağıran sadece senaryo...Star isim de iyi hikaye arıyorAynı durum diziler içinde geçerli değil mi? Bu yılın en büyük sürprizi Sen Anlat Karadeniz’de İrem Helvacıoğlu ve Ulaş Tuna Astepe’nin star isimler arasına adlarını yazar mıydınız? Çukur’da en çok Vartolu’yu konuşmuyor musunuz? Savaşçı’da hangi ismi star olarak tanımlarsınız? Ufak Tefek Cinayetler’e sadece Gökçe Bahadır ve Mert Fırat için mi bakıyorsunuz? Burak Deniz Bizim Hikaye’den önce star isimlerde adı geçen biri miydi? Yeni Gelin’de kim star? Bu örnekler uzar gider. Sonuç değişmez, değişmeyecek. Eğer anlatacak iyi bir hikayeniz varsa içine bir star isim koyarsanız başarıya ulaşma şansınız hep yüksek olacak. Ancak iyi bir hikayeye kalbini koyan gerçek oyuncular koyduğunuzda da sonuç benzer olacak. Sektör ancak star olanın oyuncu değil, hikaye olduğunu anladığında herkes kazanacak. Bugün herhangi bir star isime gittiğinizde göreceksiniz ki onun da en büyük derdi iyi bir hikaye olacak. Fakat bu zihniyet değişmedikçe bu sektör aynı kısır döngünün içinde debelenip duracak.