BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Meclis çalışmalarına katılma kararını açıkladığı anda salondan yükselen kuvvetli alkış, bu yöndeki beklentinin ne denli kuvvetli olduğunu da gösteriyordu. O salonda başka partilerden kimseler yoktu. Gazeteciler vardı, BDP’liler vardı ve BDP’ye yakın Kürtler vardı.
BDP kendisine yönelik beklentilerin ve o yolda ilk adım olarak Meclis’e gitme kararına olan taleplerin kuvvetini anlamış görünüyor.
Demirtaş’ın açıklamasındaki “özeleştiri” unsurlarında bu da görülebilir.
Meclis’e gitme kararıyla, BDP’nin ikinci önemli “aktör” görevini üstlenmeye niyetli olduğu da anlaşılıyor. Barışçı çözüm yolunda, yine çok kanlı ve acılı bir dönemin ardından yeni bir sayfa açılabilecekse bu kararın şart olduğunu herkes ya da barışçı çözüm olabileceğini umut eden herkes biliyor.
Yeni sayfanın açılabilmesi için, iniş çıkışlarına ne kadar eleştiri yöneltirsek yöneltelim, CHP’nin de ön sırada bir “aktör” olarak katılması büyük önem kazanmıştır. Ve CHP’de bu yönde bazı siyasi girişimler de vardır, en azından Sezgin Tanrıkulu aktif bir alan açmaya çalışıyor.
Benzer aşamalardan geçmiş ülkelerde, esas olarak İspanya ve İngiltere’de iktidar partileri ile iktidar adayı olan ana muhalefet partilerinin sağladıkları uyum hâlâ CHP’nin önünde duran önemli örnektir. Bir ana muhalefet partisinin, kendisini iktidar adayı olarak görüyor, bunu topluma da gösteriyorsa, seçim kazandığı zaman ülkenin en önemli sorununu en ağır haliyle değil, mümkün olan en hafif haliyle ele almak istemesi doğaldır.
Yeni bir sayfa bekleniyor, BDP de bu yönde hareket ediyorsa, barışçı çözümün bir başka “aktör”ünün de kabul edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu adres İmralı’dır ve Abdullah Öcalan ile yapılmış görüşmeler, bu gerçeğin siyasi irade tarafından kabul edilmiş olduğunu kanıtlamaktadır.
Şu anda İmralı’da yürütülen, adına “tecrit” denebilecek uygulamaların kaldırılması yeni bir sayfa için toplumda oluşmuş kuvvetli iradenin bir yansımasından başka bir şey olarak görülmemelidir.
Yeni bir sayfanın, ortamın en karanlık göründüğü anda açılması mümkündür ve bunun için bir kez daha fırsat ortaya çıkmıştır. Yeter ki siyasiler de bu fırsatı toplum kadar net olarak görüp yüreklerindeki sızlamaların beyinlerinin önüne geçmesine izin vermesinler, kullandıkları dile özen göstermeye de alışsınlar.