AMSTERDAM
Kıbrıs’ta “bir şeyler” olacak. Şu anda belirli bir görüşme trafiği devam ediyor ve anlaşılan o ki nihayetinde eski durum köklü olarak değişecek.
Bunun işaretleri bir süredir Ankara’dan veriliyordu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Kıbrıs sorununun, Türkiye’nin AB üyeliği gibi ve onunla bağlantılı olarak “ucu açık” bir durum olmaktan çıkacağını bildirdi.
Kıbrıs, “milli mesele” tanımıyla her zaman “vesayet”in ağırlığını en çok hissettirdiği sorun oldu. 1974 Barış Harekâtı’nın birinci bölümü başarılı olduktan sonra, dünya kamuoyu bu askeri müdahaleyi kabul edebilir durumdaydı. Sonra ikinci harekât yapıldı ve Türkiye bütün dünyada “işgalci” sınıfına konuldu.
Çok sonra dönemin sivil sorumluları açıkladılar: Askeri yetkililer Başbakan Ecevit’e giderler ve “şu anda bulunduğumuz hatta tutunamayız” derler. Söyledikleri, “karşı saldırıda çok zayiat veririz ve geri çekilmek zorunda kalırız” anlamına gelmektedir. Bu ihtimalde harekâtın amacı olan Kıbrıs Türklerinin güvenliğini sağlamak da çok zorlaşacaktır. Ve ikinci harekât yapılır, sonra da bütün o sıkıntılar yaşanır.
2002 seçimlerinden sonra Abdullah Gül Başbakan’dır. Annan Planı Ankara’ya iletilir. Kıbrıs’ın Türklerine de Rumlarına da “barışma” yolunu açacak bu plan birinci AKP hükümetine anlatılır. Cumhurbaşkanı Sezer’in başkanlığında üst düzey bir toplantı yapılır. Gül hükümetin tavrını aktarır: Biz evet derken Rumlara hayır dedirtmeyi başarırsak şu andaki konumları ters yüz edebiliriz. Denktaş “tamam” der.
Üç gün sonra Lahey’deki toplantıya giderken Denktaş’ın ağzından çıkan söz “Hayır demeye gidiyorum”dur.
Böylece Rum tarafı yine kuvvetli pozisyonunu korur, Türk tarafı yine uzlaşmaya, anlaşmaya, halka sormaya karşı olan taraf olarak kalır.
Bu arada Kıbrıs Rum kesiminin Avrupa Birliği üyeliği süreci işler ve tam üye olurlar. Kaybedilen zamanın faturası işte budur!
Kıbrıs Rum yönetiminin aldığı bu mesafe sayesinde Kıbrıs Türkleri Annan Planı’na evet derken Rumlar hayır der.
Kıbrıs’ta KKTC’nin, adı ister değişsin ister değişmesin, Annan Planı sonrasında dünyanın bakış açısı da ne kadar değişmiş olursa olsun, “anavatan”a her bakımdan bağımlı hâli değişmeyecektir.
“Vesayet”i geriye dönük olarak tartışırken, Kıbrıs meselesindeki insani kayıplarla birlikte, bütün maddi ve manevi kayıpları da ele almak, “vesayet”in verdiği zararların boyutunu görmemizi sağlayacaktır.
‘Frak eğlenceleri’
Hollanda Kraliçesi Beatrix’in Cumhurbaşkanı Gül onuruna verdiği yemeğin renkli kısmında, 25 yıl önce Evren’in İngiltere ziyaretiyle başlayan “frak eğlenceleri” epey yer tuttu. O gezideki Kraliyet yemeğinde giymem için rahmetli Berin Nadi, Nadir Nadi’nin frakını vermişti. O frak zamana fazla dayanamadı, Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı yıl İsveç Kralı’nın yemeği için “kısmi” kiralama yapmıştık. Bu kez Hollanda Kraliçesi’nin yemeği için “tam” kiralama yapmak zorunda kaldık.
Gecenin ilgi çeken isimlerinden biri eski Fenerbahçeli futbolcu Pierre Van Hooijdonk’tu, diğeri de birlikte fotoğraf çektirme teklifi alma rekoru kıran Azra Akın’dı.
Hollanda Kraliçesi bütün sıcakkanlılığı ile herkesle sohbet etti, ayrılma vakti geldiğinde konukları uğurlarken de her köşeden çıkıverdi. İngiliz ve İsveç kraliyet aileleriyle kıyaslarsak Hollanda Kraliyet Ailesi epeyce “bizim gibi insanlar” görüntüsü veriyor...