İşkence, bir insanlık suçu olarak ülkemizin ağır ayıplarından biri oldu, hem de uzun yıllar boyunca. Askeri yönetim dönemleri kadar sivil yönetimlerde de işkenceye, bütün yönetimlerin “rutin” bir uygulaması olarak alışıldı.
AKP hükümetinin “işkenceye sıfır tolerans” ilan etmesi ve işkence olaylarında ciddi bir azalma olmasıyla bu insanlık ayıbından kurtulmaya çok yaklaştığımızı düşündük.
Birkaç örnekte hükümetin olayın üzerine kararlı bir şekilde gitmesi de “sıfıra çok yaklaştık” duygusunu güçlendirdi.
Ancak Emniyet’te yapılan son bir atama çok haklı tepkilere yol açtı. İşkence yaptığı, suça katıldığı kanıtlanmış bir kamu görevlisinin üst düzey bir göreve getirilmesi “işkenceye sıfır tolerans”ta ciddi bir çatlak anlamına gelir.
İşkenceye en azından katıldığı resmen kanıtlanmış bir kamu görevlisinin çok üst düzeye gelebilmesini kimin nasıl algılayacağı da bellidir.
Bu terfiyle “işkenceye tolerans” işareti verilmesinin sorumlusu İçişleri Bakanı’dır.
Yaklaşık bir yıldır görevde olan İçişleri Bakanı, birçok beyanıyla tepki görmüş ve eleştirilmiştir. Uludere olayına yaklaşımı, hükümetinin ve partisinin aldığı ana pozisyonların tam tersinde, kaba asayişçi yaklaşımın zirvesi olmuş, partisinin içinden de haklı eleştirilerle karşılaşmıştır.
Son terfi olayı da siyasi olarak parti ve hükümetin politikasının tam karşıtı bir tavır olarak, tabii önce Hükümet ve AKP tarafından da ciddi olarak ele alınmak zorundadır.
Partinizin hükümeti “işkenceye sıfır tolerans” derken, siz “işkenceye tolerans” diyorsanız, siyasette bir tek kural işler, işlemek zorundadır.
Siyasi liderler için, kendi seçtiklerini, çok eleştirildiği gerekçesiyle “harcamak” kolay değildir. Ama İçişleri Bakanı’nın durumunda, Başbakan bu bakanının icraatını, işkence gibi önemli bir konuda kendi politikasının karşısında bir tavır olarak görmek ve gereğini yapmak durumundadır.
İçişleri Bakanı eve gittiği takdirde “işkenceye sıfır tolerans” politikasının devam ettiğini, Erdoğan ve AKP’nin bu konuda kararlı davranacağını anlayabiliriz.
Bu yapılan bir çalışma arkadaşının “harcanması” olarak görülmeyecek, işkence gibi bir insanlık suçunun ülkeye bir daha uğramayacağının güvencesi olarak algılanacaktır.