Kadına yönelik şiddet olayları bütün tepkilere rağmen devam ediyor; hatta belki de azalmıyor, artıyor.
Bu hastalık, toplumsal hastalıklarımızın bir ucu, en fazla görünen ucu olarak nefret topluyor.
Artık iyiden iyiye göze batan bu hastalıklı ucun gerisinde şiddetten, hoyratlıktan kurtulamamış bir toplumsal doku var. Sosyologlar, psikologlar, şiddetin, hoyratlığın, hatta kabalığın bu kadar yaygın olmasının kaynaklarını araştırıyor.
Kaynağı her ne olursa olsun, böyle bir hastalık dört bir yanımızı sarmış durumda.
Evde şiddet vardır ve gizlenir.
Okulda şiddet vardır ve ancak ana baba hassasiyet gösterirse öğrenilir.
Yıllar boyunca “cumartesi anneleri” İstanbul’un göbeğinde, herkesin gözü önünde her cumartesi polis dayağı yedi. Hiç şüphe yok ki, milyonlarca kişi de “hak ettiklerini” düşündü, umursamadı...
İster haklı olsunlar ister haksız, herhangi bir konuda protesto hakkını kullanan gençlerin susturulma tarzı, onlara verilen ağır cezalar, en başta devletin şiddet ve hoyratlığın merkezi olduğunun kanıtıdır.
Gösterilerde olay çıktığı zaman birinci görevinin vatandaşını korumak olduğunu unutmuş kamu görevlilerinin şiddeti değil orantısız, en abartılı haliyle kullanması devletin bu ruh halinin en açık ifadesidir.
Askerlik görevini yapanların üstlerinden dayak yemeleri hâlâ olağan karşılanıyorsa, bu da yine hastalığın ne kadar kökleşmiş olduğunu gösterir.
Bunların tedavisine başlamak; göstericinin kafasına kıyasıya vuran polisi, asker döven rütbeli kişiyi, çocuğunu döven babayı, öğretmeni durdurmak bu ülkeyi yöneten, geleceğini belirleyen hiç kimse için dert olmadı.
O kadar olmadı ki, ruhsatlı ruhsatsız yüz binlerce silahın ortada dolaşması, şiddet hastalığının bir ürünü olarak görülmedi. O yüz binlerce silahın toplanması, ülkeyi yönetenlerin asla akıllarına getirdikleri bir mesele değildir. Bu kadar çok silahın dolaşımda olmasının her türlü şiddeti teşvik edeceğinin bilincinde olmayanların kadına şiddet olaylarında tepki göstermek zorunda kalmaları sadece bir ikiyüzlülük görüntüsüdür.
Şiddetle bu kadar iç içe yaşamak zorunda kalmış bir toplumda barıştan, ileri demokrasiden, en gelişmiş toplumlar arasında yer almaktan söz etmek tuhaf oluyor. Hayatın her alanındaki şiddetin, hoyratlığın yaygınlığını yok etmeden ileri demokrasi epey uzakta durmaya devam edecektir.