Haberin Devamı
MİT krizinin bir faydası da oldu, özel yetkili mahkemeler düzeninin sonsuza kadar sürebilecek bir düzen olmadığı, olmaması gerektiği anlaşıldı.
Bu düzen kurulurken, amacın “çetelerle mücadelede hızlı sonuç alabilmek” olduğu açıklanmıştı. Daha sonra amaca “terör” unsuru da eklendi.
“Çetelerle mücadele”de esas olarak kastedilen Ergenekon adı altında toplanan örgütlenme ve faaliyetlerdi. Görevlerinin dışındaki faaliyetlerde bulunmakla suçlanan kamu görevlilerini soruşturmakta “isteksiz” davranan yargıyı “istekli” hale getirebilmek için “özel yetki düzeni” getirildi ve sonuç da alındı. Asker kişilerin siyasete müdahale olarak nitelendirilebilecek davranış ve eylemlerinin soruşturulması ve yargıya taşınması bu düzenle sağlandı.
“Özel yetkili” olmayan yargının “geleneğinde” bazı konularda “isteksizlik” bazı başka konulardaysa “aşırı isteklilik” hâli bulunur. Bu hâl, yargının bağımsızlık bir yana, kendisini siyasi konularda taraf, daha da ötesinde birinci görevi olarak “devleti korumayı” görmesi dolayısıyla “bağımlılığının” güçlü bir temeli olmuştur.
Bütün güç odaklarından bağımsızlığa ve demokrasiyi, vatandaşı koruma esasına dayalı olmak yerine bir “kamusal odağın” tanımladığı şekliyle “devleti korumak” üzerine kurulu bir görev tanımı, yargının ustaca gizlenen, ama adı yine “bağımlılık”tan başka bir şey olmayan bugünkü hâlinin özetidir.
Bu “hâl”i aşabilmek için “olağanüstü” yargı düzenlerinin icat edilmesi, ancak günü kurtarabilirdi. Nitekim öyle oldu. Yargının temel mantığı eski devletçi ruhtan bağımsızlığını kazanamadığı için “özel yetkili yargı” düzeninin de sonuna gelindi.
Hükümet hâlen özel yetkili yargı meselesini gündemine almış gibi görünmüyor. Ancak olayın sonuna gelindiğini fark etmiş olmalılar ki, geçtiğimiz günlerde “AK Parti’nin etkili bir isminin ağzından” şu satırlar basında yer aldı: “Ülkemiz terör ve çetelerce mücadele ettiği sürece bu tür mahkemelere ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Ama bunu bizimle bir hesaplaşmaya çevirmek isterlerse, 1 maddelik bir yasa çıkarır ve özel yetkili mahkemeleri kaldırırız.” (Abdülkadir Selvi’nin 20 Şubat’ta Yeni Şafak’ta yayınlanan yazısından.)
Özel yetkili mahkemeler kaldırıldığında, özel yetkisiz “doğal yargı” düzeninde yapılması şart olan gerçek reformlar da daha belirgin olarak ortaya çıkacaktır ve siyasi irade, meselenin temeline yönelmek durumunda kalacaktır. Hemen o 1 maddelik değişiklikle başlasınlar, arkası gelir.