Haberin Devamı
Yargı düzenimizin, “hukuk devleti” gibi tanımlara yakın olmamızı sağlayacak bir işleyişi olmadığını bu ülkede yaşayan herkes bilir. “Yüce Türk adaleti” şeklindeki övünme hallerinin gerçek hayatta bir karşılığı olmadığı da herkesin malumudur.
Vatandaşa “en çok kime güveniyorsunuz” sorusunun yöneltildiği araştırmaların sonuçlarında ilk üç sıraya genellikle “yargı-silahlı kuvvetler-emniyet” üçlüsü yerleşir. Buradaki “en çok güvenilenler”in aslında “en çok çekinilenler” olduğunu araştırmalar üzerine araştırma yapmış olanlar çoktan açıklamıştır.
Bugünün medeni hukuk anlayışının temel ekseni olan “insanın korunması, insanın haklarının korunması” yerine “devleti koruma” esası üzerine kurulmuş bir yargı düzeni insanları sadece korkutur.
Bunları yargının başındakiler de bilir, ülkeyi yönetenlerin hepsi de bilir. Ama gerçek bir yargı reformu hiçbir zaman gündeme gelmez.
Çünkü yine yönetenler en iyi bilir ki, bu yapı daha çok yönetenlerin işini kolaylaştırır.
Yargı, bu yapısıyla devletin bir parçasıdır, bağımsız değildir, devlet gücüne bağlıdır. İşte bu yüzden ilk Ergenekon soruşturmasının başladığı andan itibaren bu yapıyla bir “demokratik temizlik” yapılmasının mümkün olmadığı da herkesin malumuydu.
Devletin içinin soruşturulması, sorgulanması için “özel yetkili yargı” sistemi bulundu. Bu sistemin de, bütün diğer olağanüstü yargı yolları gibi “doğal yargı” mantığının dışında olduğuna kuşku yoktur.
Bulunan yöntem, ne kadar tartışmalı olursa olsun, işe yaramıştır. Darbe hazırlıkları, girişimleri ve bunlarla bağlantılı terör faaliyetleri bu sayede soruşturulabilmiştir.
Bu uygulamalarda, “özel yetki”lerin kullanımının yol açabileceği sakınca ve sorunlar da açık olarak ortaya çıkmıştır. Varolan sistemde bu soruşturmaların yürütülmesinin mümkün olmadığını kendisini “devlet memuru” gibi görmeyen hukukçular da açık olarak belirtmiştir.
Ve sonuç: Bu perdenin kapanmasının zamanı geldi. Ama bu perdenin kapanmasıyla “eski hamam eski tas”a razı olma hâline dönmeye de en başta hukukçuların karşı çıkması gerekir.
Özel yargıların hiçbir türünün kimsenin aklının ucundan geçmeyeceği bir “doğal yargı” düzeninin kurulması için de geçmişin bütün zihinsel ve kurumsal vesayetlerinden kurtulmuş bir hukukçu nesli gerekiyor.