Haberin Devamı
AKP, siyasi İslam’ın “ana partisi”nden doğmuş ve kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak niteleyerek siyaset sahnesine çıkmıştır.
AKP, kurulduktan hemen sonra “statüko”nun yerleşik kurumlarının saldırısına uğradı. Bu saldırılara karşı “demokrasi” mevziine çekildi.
İlk iktidar döneminde Avrupa Birliği üyeliği hedefinin temel siyasi pozisyonlarından biri olmasıyla iki kişiliğinden “demokrat” olanı öne çıktı. Bu dönemdeki ana pozisyonuna uygun olarak demokratik gelişmeye ciddi katkılarda bulunan birçok reform gerçekleşti.
Bu reformlarla birlikte, muhalefetin politikalarının tutucu-devletçi hatta çekilmesi AKP’nin konumunu güçlendirdi. Güçlenme, seçim galibiyetleri ve yüzde 50’ye ulaşan bir halk desteğiyle tartışmasız hâle geldi.
İktidarının ikinci döneminde, diğer siyasi partilerin yine muhafazakâr-devletçi çizgide yaklaştıkları Kürt meselesinde çözüme dönük radikal adımlar atılması, kamuoyunun geniş kesiminde “Kürt meselesini çözerse AKP çözer” algısının yerleşmesini sağladı.
Bugün özellikle Başbakan Erdoğan’ın güncel meselelerde aldığı pozisyonlar, yarattığı tartışma alanlarında gerçek tartışmaları engelleyen kavgalar AKP’nin kimliğiyle ilgili temel bir tartışmayı ortaya çıkardı.
On yılık iktidar döneminde, daha en başından AKP’nin “demokrat” yanının sadece “takıyye” olduğu inancını koruyanlar, on yıl öncesine göre sayı ve etkinlik olarak gerilemiş görünseler de varlıklarını korumaktadır. Bu kesimin sarsılmaz “inancı” kendileri açısından hâlâ tartışılmazdır ve bu bakışın dışında kalan herkes genellikle “hain”, en azından AKP yandaşı olarak görülmektedir. Böyle düşünenler AKP’ye halk desteğinin artışına açıklama getiremedikleri gibi, “silahlı kuvvetler silahsız çıktı” üzüntüsü içinde tıkanmış durumdadırlar.
AKP’nin siyasi gücünün artmasının, demokratik reformların hızlanmasını sağlayacağına, kendisine güveni artmış bir siyasi partinin ve liderinin bu gücünün asıl kaynağını doğru teşhis edeceğine ilişkin beklentilerin şu anda cılızlaştığını görmek gerekiyor.
Oysa AKP güçlüdür, halk desteği devam ediyor ve bu desteği verenlerin beklentileri bellidir.
İktidara gelirken “Ankaralı” olmayan bir partinin muhafazakâr yanını sivrilterek kendisini tipik Ankaralı hâline getirmesi bugünün büyük siyasi tehlikesidir.