Geçen hafta eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’le yapılan bir görüşme, Aksiyon dergisinin 24 ekim 2011 tarihli sayısında yayınlandı.
Görüşme yayınlanalı yaklaşık on gün oldu. En başta doğrudan ilgili kişilerden tepki ya da soru gelmesi gerekirdi. Gelmedi, neredeyse kimse ilgilenmedi.
Görüşmenin terör meselesinin yanında ağırlıklı konularından biri de 80’li, 90’lı yıllarda işlenen laik aydın cinayetleriydi.
O dönemde Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı gibi laik ve Atatürkçü aydınlar öldürüldü.
Söz konusu kişilerin ortak kimliğinin ‘laik-Atatürkçü’ olması dolayısıyla akla ilk gelen olağan şüpheliler, radikal İslamcı hareketler ve bölgede İslam devrimini ihraç etme hevesi içinde olan İran yönetimiydi. Her cinayetin ardından bütün parmaklar onları gösterdi. Şu anda da yaygın kanaat yine bu yöndedir.
Görüşmede konuya ilişkin ilk soru şöyle soruluyor: “90’larda Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi laik kalemlere yönelik suikastleri nasıl değerlendiriyorsunuz?“
Cevat Öneş’in değerlendirmesini kısmen aktarıyoruz:
“Tabii ki açık delillere sahip olmadan konuşmak doğru değil. Ama vesayetçi sistem ve zihniyetle, devlet iradesinin, siyasetin etkileyemediği askeri yönetimler gibi durumların mahsulüdür faili meçhuller.
Devleti bütünüyle ifade edemeyiz elbette ama devletin içinde kirlenmiş yapılarla bağlantılı olduğunu bugün görebiliyoruz. (...) Sanıyorum ki gelişen yargılamalar içerisinde bunun örneklerini görebiliriz. (...)
İslamcı çevreye bunu havale etme, Kürt örgütlerine havale etme veya sağcı bazı örgütlere havale etme gibi bir anlayışla meselelere bakılıyordu tabii. Farklı boyutları olduğu bugün açıkça görülebiliyor. (...)
90’lar, dediğimiz küresel gelişmelerin ve değişimlerin hızlandığı bir dönem. Demokratik değişimlerin ve dönüşümlerin hızlandığı bir dönem. (...) Böyle bir hızlanma, gelişmelere çeşitli çıkarlar açısından bakan yapıları rahatsız etti. Süreci kesintiye uğratma, mevcut güçlerini koruma, varlıklarını devam ettirebilme adına toplumda farklı bir iklim ve kaos oluşturma gayreti ve arayışı belirdi. (...)”
Cevat Öneş’in sözlerinin tümünü okumak kuşkusuz daha yerinde olur.
Ama bizim aktardığımız birkaç cümle de ne demek istediğini anlatıyor. Şu anda devam eden bazı davalara da göndermede bulunduğuna göre bu faili meçhuller eğer aydınlatılmak isteniyorsa, ipin ucunun nereden tutulması gerektiğini de söylemiş oluyor.
Yakın geçmişimizin birçok karanlık alanına girildi. Bu laik aydın cinayetlerine girildiği takdirde başka karanlıkta kalmış alanların da aydınlanması sağlanacaktır. Böylece vicdanı temizlenmiş, yakın geçmişinin karabasanlarından kurtulmuş bir toplum olmaya biraz daha yaklaşmış olacağız.