Kişisel alana giren konularda yazı yazmayı sevmem. Yazarının kendisini anlattığı, kendisini yahut yakınlarını övdüğü yazıları da okumam.
Fakat bugün ben de kişisel bir yazı yazacağım, çünkü konu Fenerbahçe.
Yarım yüzyılı aşkın bir süredir kendimi Fenerbahçeli hissederim. 50’li yıllarda radyodan maç dinlediğim sıralarda öyle hissetmeye başladım.
Eski Fenerbahçe Stadı’nda, sahanın kenarında, taş tribünde, o günlerin efsane futbolcularını seyrederek büyüdüm. Saha kenarında “beleşçilik”le başlayarak (biz çocukken beleşçiliğin bu türlüsüne kızılmazdı, saha kenarına oturtulurduk) en ucuz biletle, sonra basın tribününde, en sonunda da sürekli bir koltukta Fenerbahçeyi izlemeye çalıştım. Son yıllarda ekran rahatlığını tercih ediyorum.
Bu yıllar içerisinde Fenerbahçe’de yönetici, futbolcu, basketbolcu çok ağabeyimiz, çok dostumuz oldu. Modaspor ve Kadıköyspor’da basket oynarken de Fenerbahçe basket takımının maçlarını taraftar olarak izledik.
Bu kişisel hikâyeyi yazmaktan kendimizi alamayışımızın nedeni de dün okuduğumuz, Fenerbahçe’nin son başkanının yeniden aday olduğunu açıklayan yazısı.
Önce şunu açıkça belirtelim: Aziz Yıldırım Fenerbahçe’ye önemli hizmetlerde bulunmuştur; en azından hiçbir Fenerbahçeli bunları inkâr edemez, etmez.
Şu andaki tutukluluk hâlini de tasvip edemeyiz; bu hâlin ne olduğunu iyi biliriz.
Dünkü açıklamaya gelince...
- “Fenerbahçemizi ele geçirme senaryolarının son perdesini oynama hazırlığı...”
Herhalde bölücüler ve irticacılar, harekete geçmiş, “Türkiye Cumhuriyeti’ni ele geçiremedik Fenerbahçe’yi ele geçirelim” demiş ve bir “senaryo” hazırlamışlar.
- “Fenerbahçemiz başkanı, yöneticileri, taraftarı ve tüm değerleriyle ayrılmaz bir bütündür.”
Bu Ankara havaları tarihte kaldı; kendisi gibi düşünmeyenleri, kendisine oy vermeyenleri “bütünlüğü bozan hainler” diye baştan suçlayan anlayışın ne olduğunu herkes öğrendi.
Açıklamada medyadan söz edilirken “korkusuz” ve “bağımsız” kelimelerinin yanına parantez içinde ünlem konulmuş ve şöyle denmiş:
- “Medya, konu Fenerbahçe olunca kana susamış bir canavara dönüşüyor.”
Gereğinden fazla üstümüze geliniyor, gibi bir şey söylenmek istenmiş. Ama spor basını eleştirilmek isteniyorsa, bu sözün altındaki imza sahibi, kendi yöneticilik anlayışının spor basınına yönelik eleştirilere yol açan durumlardaki payını görmüyor demektir.
Ve bir başka laf:
- “Şanlı geçmiş.”
Ne oluyor? Fenerbahçe bir ordu falan değil, sadece çok taraftarı olan bir spor kulübü. Geçmişi, evet, başarılarla dolu ama “şanlı” sıfatının kullanılacağı bir alan değil.
Ayrıca, futbolcu dövdürmek, adı mafyaya çıkmış kimseleri kulübe doldurmak da hiç de şanlı sıfatına uygun değil...
Önümüzdeki kongrede eğer Aziz Yıldırım tekrar başkan seçilirse Fenerbahçe’yi terk edeceğim. Bu hiç kimse için önemli bir şey olmayabilir ama benim için önemli.
Önemli olduğu için de böyle kişisel bir yazı yazdım.
Ama kimse bu beyanımı çarpıtmasın diye tekrar edeyim: Aziz Yıldırım’ın tutukluluk hâlinin çoktan sona ermiş olması gerektiğini ve Futbol Federasyonu’nun son kararlarının bu krizi atlatmak için doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum.