Ana muhalefet partisi, her an iktidar olacakmış gibi hazırlanan, politikalar üreten, mevcut iktidar topluma ne sunuyorsa ona seçenek gösteren siyasi partidir.
Ana muhalefet partisi politika ürettiği sürece mevcut iktidarın hakimiyet alanını daraltır.
Demokrasilerde güç dengelerini sağlayan en önemli unsurlardan birisi bu yüzden ana muhalefet partisidir.
CHP, 1991’de SHP olarak hükümet ortağı olmasından bu yana iktidar seçeneği olarak ortaya çıkmıyor. Seçim kazanabileceğine ona oy verenler de inanmıyor. CHP mevcut sorunlara ilişkin yeni tavır aldığı zamanlarda da bunda ısrarcı olamıyor. Yakın zamanda Kürt meselesi ve terör konusunda farklı, barışçı hatta biraz daha yakın bir tavır göstermeye kalkıştı. Ak Parti’nin karşılığı “teröre destek” suçlaması olunca da hemen sustu, vazgeçti.
Üstelik CHP içindeki ulusalcı ve Kürt karşıtları da fırsattan istifade, seslerini yükselttiler.
Geçen haziran seçimleri ertesinde Erdoğan’ın istediği erken seçim planını bozma imkanı varken bunun yerine kendine verilen rolü oynayan CHP kendisini zaten oyunun dışına çıkarmıştı.
Ak Parti heyetiyle le ilk toplantıda bile “ ne öneriyorsanız kabul” diyebilen bir CHP kasımda erken seçim planını bozmuş ve bunu halka onaylatmış olurdu.
CHP muhalefet, ana muhalefet partisi işlevini kaybedince muhalefet HDP’ye kaldı. HDP de Devlet-Hükümet baskısı altında köşeye sıkıştırılınca “sen sağ ben selamet” haline gelmiş olduk.
Bugün Ak Parti, MHP desteğiyle yüzde 60’lık bir halk oyuna dayanarak hükümet ediyor. Dışardaki yüzde 40 adına konuşan, politika üreten bir siyasi parti de bulunmuyor.
Benzer durumlarda CHP içinde, kenarında ve yakındaki sol ile “yeni oluşum” fikirleri türer. Bir “yeni oluşum” daha deneme aşamasında, ama bunun da diğer yeni oluşumların toplandığı çekmeceye gitmesi kaçınılmaz.
Bu en yeni oluşumcular, siyasi gidişatta bir etkilerinin olmasını istiyorlarsa önlerindeki tek ihtimal HDP’ye katılmaktır. Şu anda kesin olan siyasi tıkızlığın anahtarının asla CHP’nin elinde olmadığıdır.