Haberin Devamı
Hafta sonunda üst üste yapılacak iki tüzük kurultayıyla CHP’deki iç savaşta son aşamaya gelinecek. İki kurultayda da seçim olmamasına rağmen “taraflar” bütün güçlerini gösterecek ve “iki CHP”nin tescili sonunda gerçekleşecek.
CHP’deki eski yönetimin tüzük kurultayı yoluyla Kılıçdaroğlu ve kadrosunu ‘zorlama kalkışması’na girişmesinde, örgütün alt birimlerinde yapılmakta olan kongrelerle örgütün tümünün yenilenmesi çalışmasının yattığı anlaşılıyor.
Sözcüsü ve lideri eski genel sekreter Önder Sav olan eski yönetim, bu kongrelerle örgütteki etkinliğinin gerilediğini, giderek tasfiye edileceğini görerek tüzük kurultayıyla başlayan bir “nihai savaş” ortamını yarattı.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığıyla birlikte CHP’yi çağdaş bir sol, sosyal demokrat partiye dönüştürme umuduyla gelen yeni kadronun tüzük kurultaylarına hazırlanırken herhangi bir siyasi tartışma içinde olmaması dikkat çekicidir.
CHP’nin “ulusalcı damarı”nı, devletçi muhafazakâr geleneğini temsil eden kanat da siyasi bir muhalefet yürütmüyor, Kılıçdaroğlu ile birlikte gelen yönetimin “beceriksizliği” ve son seçimdeki başarısızlık üzerinden ilerliyor.
İsmet İnönü’nün 1965 yılında “CHP ortanın solundadır” demesinin ardından Ecevit’in CHP’de yükselip İnönü’yü de yenerek yönetime gelmesinden bu yana CHP “solcu” olarak algılanmaya devam ediyor.
70’li yıllarda birkaç slogan ve Ecevit imajından öteye geçmemiş bir “solculuk” algısına rağmen CHP’nin ana damarı, temel siyasetleri hiçbir zaman “devletçi-ulusalcı” çizgiden şaşmamıştır.
Bu hattın sandıktaki karşılığı, kendisini solcu hisseden seçmen de CHP’de kalmasına rağmen yüzde 20’lik bir halk desteği olmuştur. Destek 1999’da yüzde 10’un altına inmiş ve Baykal’ın CHP’si Meclis dışında kalmıştır.
Kılıçdaroğlu ve kadrosu, “ulusalcı devletçi” damarla bir arada yaşamayı seçmişti. Ancak hayatın gerçekleri bu şekilde bir arada yaşamanın mümkün olmadığını da gösterdi. CHP ya çağdaş bir sosyal demokrat yapı oluşturabilmek için sabır gerektiren bir yolda ilerleyecek ya da geleneksel ulusalcı-devletçi hattına dönecektir.
Hafta sonunda başlayacak süreç CHP’yi kaçınılmaz bir “tasfiye” hattına sokacaktır. O hattın ucundan da her durumda, küçülmüş bir CHP çıkacaktır. Küçülmüş CHP ulusalcı-devletçi kanadın elinde kalırsa ne olacağı bellidir.