Amerikan başkanlık seçimi öncesinde neredeyse bütün dünya Clinton’ı destekliyordu. Amerikan kasabası Trump’ı başkan yapınca dünyanın her tarafından korku dalgaları yükselmeye başladı.
Avrupa ve Amerikan medyası hoşnutsuzluğu ve korkuyu bütün unsurlarıyla aktarıyor.
Yıllar önce Avusturya kasabası köyü iktidara neo-nazi partiyi getirmişti. Avrupa başta, uluslararası camia bu küçük ülkeye büyük bir baskı yaptı ve faşistler iktidarı bırakmak zorunda kaldılar.
Amerika için böyle bir seferberlik öngören herhalde yoktur. Bazı uçuk senaryolar tedavüle sokulabilir, o kadar.
Meşru bir seçim olmuştur ve Amerika’da olabilecek en muhafazakar kadro bu seçimle iktidara gelmiştir. Bunun “düzeltme”si ancak dört yıl sonra olabilir.
Trump’ın seçilmesine biz de en dar açıdan bakıyoruz. Merakımız Fethullah Gülen’i yeni yönetimin Türkiye’ye verip vermeyeceğinden ibaret.
Eğer yeni yönetim iade yönünde bir işaret verirse Trump’ı “Türk dostu” ve “demokrasi savunucusu” ilan etmeye hazırız, dünden razıyız.
Amerika’da faaliyete devam eden Cemaatçilerin Clinton’a bağış yapıp destek olduklarını bildiğimiz için Trump’ın seçilmesine sevinenler de oldu.
Bu hallerimiz de, bizim ne kadar içimize kapandığımızın bir göstergesidir. İçimize kapandıkça da çözüm üretme kabiliyetimizin köreldiğinin henüz farkında değiliz.
Trump’ın ardından Avrupa’nın kasaba ve köylerinin de bu muhafazakar dalga içinde kendi ülkelerinde siyasi iktidarlara talip olmalarına şimdiden dikkat çekenler oldu.
Avrupa’da yeni Trump’ların türemesinin yansımalarını yaşamaya en büyük aday yine Türkiye’dir.
Bütün bu varsayımlar tabii ki Trump’ın seçim öncesi sözleri, vaatleri ve planları üzerinedir.
Dünyanın en güçlü adamı olmanın zevkini yaşayarak dört yılı geçirmesi, büyük iktidar oyunlarına girmemesi de mümkündür.
Bu ihtimalin zayıf olduğuna kuşku yok, ama Trump da sonuçta kendine verilmiş oyuncaklarla oynayacaktır. İlk oyun alanı da dünyanın en güçlü kapitalist ülkesidir.