İki kelimelik bu veciz cümle başbakan yardımcısı Kurtulmuş’a ait.
Kurtulmuş, Suriye konusunda istediğimizi yapamamış olmamızı anlatırken bu cümleyi kullandı.
Suriye’de istediğimiz Esad’ın devrilmesi, yerine demokratik bir rejimin gelmesiydi.
Bugün, “gücümüz yetmediği” için yavaş yavaş Beşar Esad’ı kabul etme noktasına geliyoruz. Geldik bile sayılabilir.
“Gücümüz yetmedi”den devam ettiğimiz zaman DEAŞ ile mücadeleye tek başımıza gücümüzün yetmediğini de ekleyebiliriz. Sürekli olarak Amerikan yönetiminden bazı taleplerde bulunuyoruz, bunlara istediğimiz karşılıkları alamadığımız için de sert tepkiler gösteriyoruz.
Amerikan “idare”si ile anlaşmazlıklar devam ederken Rusya ile yakınlaşmak için uçak krizini de üstlendik, Esad’a tavrımızı da yumuşattık.
Rusya ile uçak krizi çıkaranlar “gücümüzün yeteceğini” sanmış iseler büyük bir şuursuzluk göstermişlerdir.
Aynen öyle olmuştur ve bütün manevralarımıza rağmen Rusya halen ambargoları kaldırmış bile değildir.
Her durumda kendimizi kendimize övmek, gücümüzden söz etmek alışkanlığımız her zamanki gibi kafamızı karıştırıyor.
Her sıkıntılı durumda hamasete başvurmanın asla ilaç olmadığını her seferinde görmüş olmamıza rağmen yine ağır hamasetten kendimizi alamıyoruz.
Bu nedenle de Rusya ile uçak krizini çıkarana hesap soramıyoruz, elinde üç beş dolar, avro bulunan vatandaşa “terörist” diyerek yine günü kurtarıyoruz.
Numan Kurtulmuş, “gücümüz yetmedi” diyerek hamasetin sınırını da, özeleştiri mecburiyetini de açıkça söyledi.
Şimdi de dolar üzerinden Türk ekonomisini zora sokacak manipülasyonlar yapılıyor ve biz bunları boşa çıkaramıyorsak demek ki yine “gücümüz yetmemektedir”.
Gücümüzü aşan her siyasi hamle bir fatura getirir. “Şehitlere alışacaksınız” dedikleri için alışmaya çalışsak da halkın karşısına başka faturalar da gelmeye başladı.
Akaryakıt zamları da, soğanın kilosunun 15 lira olması da bu faturalar olarak gelince de bunu hiç bir hamaset kesemez.