Açıklanan bilgilerin çoğunun doğru olduğunu kabul edersek Fethullah Gülen’in ucu bucağı görünmeyen boyutta bir örgüt kurduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Beş yıl kadar önce cereyan etmiş bir olayı hatırlıyoruz. Dönemin başbakanı Erdoğan ile sorunu olan bir kuruluş uzlaşmak için bir yol bulur. Kuruluşun başına geçebilecek üç isim Erdoğan’a iletilir, birini seçmesi önerilir. O isim bugün FETÖ’den yargılanıyor.
Siyasilerin Cemaat ile bir şekilde ilişkisi olanlarını gözden geçirdiğimiz zaman da bayağı kalabalık bir lise buluruz. Cemaatin etkinlik alanını genişletirken, Kürtler dışında bütün siyasi ve toplumsal kesimlerle temas etmeyi başardığını da biliyoruz.
2012’de, Cemaat 7 Şubat operasyonuna girişip MİT başkanı ve başbakanı tutuklamaya kalkmadan önceki seçimde Cemaat’e yirmi kadar milletvekili kontenjanı tanındığını bütün Ankara konuşuyordu.
FETÖ soruşturmaları halen “aşağıya” doğru devam ederken kuvvetli bir ihbar dalgasının etkili olduğu da görülüyor. Düşmanını, rakibini, sevmediğini ihbar edenlerin ne kadarının ciddiye alındığını bilemeyiz, ama görünen o ki ihbar sistemi oldukça yaygındır.
FETÖ dini kökenli bir örgütlenme olduğu için muhafazakar kesimde yıllar boyunca sempati yaratmış, doğal müttefik olarak algılanmıştır.
“Ilımlı İslam” ve “Anadolu Müslümanlığı” tartışmaları içinde Cemaat’in demokrat kesimde de önemli bir ilgi yarattığını da unutmamak gerekiyor. Cemaatin çeşitli faaliyetleri de muhafazakar kesimle solcu ve demokrat kesim arasında diyalog alanları açmıştır.
Bu yüzden de FETÖ krizi, Türkiye’deki muhafazakar kesimin krizi haline gelmiştir. Zamanında Cemaat’e sempati duymuş, yardım etmiş herkesi suçlamak da soruşturma ve yargı süreçleri açısından ipin ucunun kaçması anlamına gelmektedir.
Soruşturmalar bir aşamaya geldiğinde herhalde dava süreçleri başlayacaktır. On binlerce insanın sanık olacağı bu davaların nasıl cereyan edeceği de herhalde düşünülmüştür. Aksi durumda bu davaların çıkmaza götürülmesi ihtimali ortaya çıkabilir.