Türk lirasının değerinin Amerikan doları karşısında en düşük düzeyine inmesinin bir “sağlık” işareti olmadığını bilmek için ekonomist olmaya gerek yok. Ekonominin durumunu anlamak için rakamlara boğulmaya gerek yok. Sadece Antalya örneğini aktarmak yeterli.
Antalya’ya 2014’te gelen turist sayısı 2.5 milyon, 2015’te terör eylemlerinin ardından bu rakam 2.5 milyona iniyor. Ve 2016’nın ilk 10 ayının rakamı: 200 bin.
Ekonomik krizlerin arkası hemen her zaman siyasi krizdir.
1960, 1971, 1980 öncesinde hep bir ekonomik kriz yaşanmış, arkasında da siyasi krizlerin zirvesi, askeri darbeler yaşanmıştır.
Bunun tersi de mümkündür. Bir siyasi kriz çıkarsa bu kaçınılmaz olarak ekonomiye yansımaktadır.
Bazen bu ilişki aşırı şekilde bire bir de yaşanabilir. Ortadoğu’daki siyasi krizlerin parçası olmamızın sonucu bu bölgeye ihracatın sıfırlanması olmuştur.
İç barışın bir ucu ekonomik gelişme olduğu zaman bütün vatandaşlar, siyasi tercihleri ne olursa olsun bundan ancak memnun olurlar.
Ekonomiyle ilgili yorum yapanlar şu anda kriz kelimesini kullanmıyorlar, ama ekonomik krize girilmemesi için hükümetin gerekeni yapıp yapmadığına ilişkin kaygı ve kuşkular yoğun şekilde ifade ediliyor.
Ekonomistler siyasi tavır almamak için askeri harcamaları da gündeme getirmiyorlar. Bununla ilgili olarak Hükümet tarafından da herhangi bir rakam ifade edilmiyor.
Aslında 2012’de ilk FETÖ’cü kalkışmadan beri siyasi krizden çıkabilmiş değiliz. 15 Temmuz’da dibe vurmaktan kıl payı kurtulduk. Bunun yaralarının sarılması konusunda da tartışma halindeyiz.
Bu koşullarda, ekonomik sorunların bir krize dönüşmesini çok ağır sonuçları olduğunu da biliyoruz. Bunun için de ufuktaki tehlikeleri bertaraf edecek, ekonomi ve iç barış odaklı politik “ayarlar”ı yapacak siyasi kuvvet de hükümetin elindedir.
Ekonominin çanlarını sağlık işareti sanmak veya öyle sunmak bizi gerçekten uzaklaştırır ve felaket senaryoları üreticilerine büyük alanlar açar.