Bir de kalite var

Haberin Devamı

Eğitim sisteminde yıllardan beri günü kurtarmak üzerine çözümler üretmeyi tercih etmekle sonunda gele gele karmaşık, yorucu ve kalite düzeyi düşük bir eğitim sistemine gerilemiş olduğumuzu bir kere daha tespit ettik.

Birbirini izleyen sınavlar üzerine inşa edilmiş, sürekli elenme, sürekli yarış üzerine kurulmuş bir düzenden nihayet çıkmak için Başbakan’ın açıkladığı planlar kuşkusuz olumlu bir gelişmeyi işaret ediyor. Ancak, yeri gelmişken eğitim meselesine birçok farklı boyuttan ve daha derinlemesine bakmak gerekiyor.

***


Sistemin bu hâle gelmesinde eğitim meselesine öteden beri hep kemikleşmiş önyargılarla yaklaşılmış olmasının payı çok büyüktür.

Meseleye hiçbir zaman temel haklar çerçevesinde bakılmadı. Hep belli sıfatlar taşıyan gençler yetiştirme hedefiyle yaklaşıldı. Sonunda cezayı ödeyen de hep çocuklar, gençler oldu.

Temel hak ve özgürlüklerden yola çıkıldığında din dersinin de seçmeli olması gerektiği bellidir. Ama çıkış noktası hep bir “mücadele” eksenine bağımlı olduğundan çıkmaz sokaklara tıkılıp kalındı.

İmam hatipler de, din dersinin zorunlu olması da, zorunlu temel eğitimin süresi de hep belli ön kabullerle ele alındı. Çocuklarının daha fazla din eğitimi almasını isteyenlerin böyle bir imkâna sahip olması elbette ki doğaldır, ama bu ne kadar doğalsa ana babası tarafından küçük yaşta bu şekilde yönlendirilmiş çocukların kendi başlarına karar verme yaşına geldiklerinde hayat çizgilerini değiştirme imkânına sahip olabilmeleri de o kadar doğaldır.

***


Sürekli sınav üzerine kurulu bir yapının çocuklara büyük bir zulüm olduğunu, onları bilgiden, öğrenmeye ilgi duymaktan uzaklaştırdığını kabul etmek de önemli bir gelişmedir.

Bir yalan söyleyip, sonra da ona inanma, inanıyor gibi yapma alışkanlığımız bu meselede de “temel eğitim bedavadır” sözünün söylenip durmasıyla kendini gösteriyor. Devlet para almıyor ama vatandaş çocuğunun eğitim düzeyini yükseltebilmek için parayı dershanelere döküyor.

***


Bu tartışmalar yeniden başlarken, eğitimin bir bütün olarak niteliği, çocukları eğitenlerin niteliğinin artırılması konularına ise kimse girmiyor.

Neyse ki bilgi yarışmalarında “korkunç” denebilecek örneklerle karşılaştık da bunları hatırlamak zorunda kaldık.

Sistemin tümü masaya yatırılırken, bugüne kadar görüşümüzü hep karartmış olan dar bakış açılarını terk edebilir, eğitimin asıl temel unsuru olan kaliteyi (öğrenci ister imamlığı ister tesisatçılığı ister teknisyenliği ister edebiyatı ister sanatı ister bilim insanlığını vs. seçmiş olsun) ciddiyetle ön planda tutabilirsek gelecek kuşaklar için umutlu olabiliriz.

DİĞER YENİ YAZILAR