Başkanlıkla ilgili tartışmalarda, “seni başkan yapmayacağız” tavrının dışında dikkate alınması gereken bir endişe var. Bu da sistemin dengelerinin iyi kurulamaması halinde dikta rejimine kayma ihtimali endişesi.
Bu, bizim gibi sürekli olarak demokrasinin kıyısında yaşayan, bir kaybedip bir bulanlar için doğal bir endişedir.
Ama 1950’den bu yana, sadece askeri darbeler değil, bazı sivil iktidarların demokrasi özenini kaybetmesini hep parlamenter sistem içinde yaşadık.
Askeri vesayeti de bürokratik vesayeti de yargı vesayetini de parlamenter sistem içinde yaşadık.
Demokrasi terbiyemizin eksiklerini de konuşmaktan bıktık, ama demokrasiyi güvence altına alacak bir yapıyı kurmanın aciliyeti de ortadadır.
Siyaset bilimcileri, bize, halka başkanlık sisteminde otoriterlik eğilimlerinin nasıl dengeleneceğini anlatsınlar.
Biz de bu tedbirlerin alınıp alınmadığını takip edebilelim ve demokrasi isteyen bütün vatandaşların da takip etmelerini sağlayalım.
Bugüne kadarki tecrübelerimiz açısından, şu anda uygulanan başkanlık sistemlerine baktığımız zaman bir temel sorunu teşhis edebiliriz.
Parlamento çoğunluğu başkanın partisinden olmadığı zaman sistemin tümüyle kilitlenmesi ihtimali çok kuvvetlidir.
Klasik demokrasi mantığı uzlaşma ve bir arada yönetme diyor ki, bu da bizim kitabımızda fazla yer tutan bir durum değil.
Bunun çözümü bulunduğu ve demokratik güvencelerin bütün vatandaşların içini rahat ettirecek şekilde alındığı zaman başkanlık sistemine itiraz edenler de ikna olabilir.
Başkanlık sistemi de insanların iyi yönetilmesi için bulunmuş bir idari sistemdir. Önemli olan iyi yönetilmektir, bunun adı da demokrasi ve vatandaşın yönetime katılmasının azami hale getirilmesidir.
Başkanlık sistemi denilince tüylerin diken diken olmasına da gerek yok, ülke bir anda kurtulacakmış havasına girmeye de gerek yok.
Bu da insanların bulduğu, bazı ülkelerde iyi işleyen bir sistemse, bizim de hala bir sistem sorunumuz varsa... Neden olmasın?