Kuruluşunda Ak Parti kendisini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlamıştı. “Muhafazakar” içinde dini değerlerin de bulunduğu bireysel değerleri tanımlıyordu.
“Demokrat”ın açılımı da siyasal, toplumsal ve bireysel demokrasi olarak veriliyor. “ileri demokrasi” temel hedef olarak konuluyordu.
Aradan geçen on beş yıl içinde Ak Parti kendine verdiği tanıma uygun bir çok icraat yaptı. Hayatının ilk yılı dışında sürekli iktidarda olmanın belli etkileri olması muhtemeldir.
2012 sonrasında yaşanan çalkantılar ve darbe girişimleri, son olarak 15 Temmuz Ak Parti’yi bir tercih ve seçim noktasına getirmiştir.
FETÖ ile mücadelenin bazı kısımları da, çok tartışmalı tutuklamalar da, Cumhuriyet gazetesi operasyonu da, HDP’li yönetici ve milletvekillerinin tutuklanması da “demokrasi” kelimesiyle birlikte anılabilecek icraatlar değillerdir.
“Ama” ile başlayan haklı çıkarma ve savunma çabalarının Ak Parti camiasını bile tatmin etmediği açık seçik görülüyor.
Bütün bu tutuklamaları kendi içine de anlatmak mümkün değildir, Batı dünyasına anlatmak da mümkün değildir.
Ak Parti, muhafazakar bir devlet partisi kimliğine dönme tehlikesinin kıyısına gelmiştir. Bu kimliğe dönüşüm ve Batı ile mesafenin artması Türkiye’nin tekrar içine kapanmış bir azgelişmiş ülke haline gelme tehlikesinin habercileridir.
Türkiye’yi Batı’dan itmek ve kendi iç savaşlarına sıkışmış hale getirmek isteyen kuvvetler tabii ki vardır.
Bu oyunları boşa çıkaracak yollar Türk siyasetinin artık bildiğini sanıyorduk. FETÖ’nün Ergenekon’un öngördüğü Türkiye’yi anlamak konusunda anlaşılan siyasi yapının çok eksiği varmış.
Ak Parti, on dört yıllık iktidarının ardından çok kritik bir eşiğe yaklaştığı görmek ve “ileri demokrasi” vaadini hatırlamak zorundadır.
“Bu olmazsa ne olur” diyenlere en açık ve ağır cevabı verelim: İç savaş ve bölünme yolları açılmış olur.
Bu ülkeye ve vatandaşlarına,bu ülkeyi seven herkese büyük bir kötülük yapmış oluruz.