Yanlıştan doğruyu çıkartamamak

Haberin Devamı

Dünkü yazımda basın içindeki “şiddet sever ve uygular” erkek köşeci ve yayın yönetmenlerinden söz ettim.

Bana sorup durdular kimi kastediyorsun diye.

Hepsi ortada aslında.

Hepsi bangır bangır haber oldu, hepsinin rezaletleri çıktı ortaya. Birinin karısına attığı yumrukları ise sadece ben biliyorum.

İsimlerini vermem gerekir miydi?

Aslında gerekirdi belki de.

Hepsi misler gibi hayatlarına devam ediyor zira. Yanlarında kâr kaldı. On onbeş yıl sonra rezil etmek pek keyifli olabilirdi.

Ama çok iyi biliyorum ki mertçe “evet yaptım, kahretsin, pişmanım” diyeceklerine bana türlü türlü iftiralar atacaklar.

Eren Keskin’e tecavüz etmek isteyen Kardak Prensi bir de “kadına şiddet” konusunda pirimiz kesildi iyi mi!?

Sırtı bıçaklı kadını yarım sayfa büyüterek “büyük hizmet” ettiğini düşünüyor.

Allah için (bkz: kedi kedi olalı bir fare tutmak) hizmet de etti.

Sabah akşam bunu konuşuyoruz.

Ama konuştuğumuz, konuşmamız gereken değil.

“Bu kadınlara ne olacak?” yerine fotoğraf basılmalı mıydı basılmamalı mıydı, şiddet yasasına “medya sansürü” girsin mi girmesin mi, Facebook’ta tanımadığı kadına mesaj atan adam da şiddet yasasına dahil edilecek mi edilmeyecek mi..

Teallaam.. Kadınlar sinek gibi ölüyor, konuştuklarımıza bak!

Başkalarının ölümünden ancak bu kadar alçakça nemalanmak mümkün olurdu!

“Derdimiz bu değil hanımlar beyler bu kadınları nasıl kurtaracağız?” demek yerine herkes birbirine çamur atmakla meşgul.

Kimse bir öneriyle gelmiyor.

Kimse şiddet yasasını okumuyor.

Kimse şiddet yasasının tek başına bir işe yaramayacağını söylemiyor.

Kimse sığınma evleri, daha doğrusu sığınma sistemi üzerinde bildiklerini yazmıyor.

Ayşe Arman’ın dayak yemiş kadın kılığına girip sığınma evine girmesini ve anılarını yazmasını mı bekliyoruz?

Herhalde öyle...

DİĞER YENİ YAZILAR