Üç gündür Sanem (Altan), Uludere faciasıyla ilgili duygu ve düşüncelerini yazıyor.
Yazabilseydim aynı satırları yazacaktım.
Aynı onun gibi BDP’li Ayla Akat’ın Hasan Cemal’e yazdığı mektuptan alıntı yapacaktım, aynı onun gibi “içim cızlıyor, aklım fikrim Uludere’de giden canlarda, çocuklarda” diyecektim, aynı onun gibi devlet “büyük”lerine isyan edecektim.
Yazamadım çünkü kendi derdime dalmıştım. Başlayıp başlayıp bitiremiyordum yazılarımı... Üç kuruşluk aklım (artık narkozun etkisiyle midir nedir?) iyice uçmuştu
Herkese şunu soruyorum beş gündür:
Bir an 35 kişinin Şırnak - Uludere’de değil de Nişantaşı’nda, İstinye Park’ta, Uludağ’da öldürüldüğünü düşünelim...
Ölen 35 kişinin sınırda kaçakçılık yapan çocuklar değil de Şişli Teraki’de Robert Kolejde, Doğa Koleji’nde okuyan çocuklar olduğunu düşünelim...
İsimleri Ferhat, Şervan, Osman, Adem, Bedran, Zeydan değil de Berke, Buğra, Tuğçe, Sude, Batu, Arda olduğunu düşünelim...
Yılbaşı öncesi 50 lira kazanmak için değil de yılbaşı öncesi hediye almak için 50 lira harcayan gençler olduklarını düşünelim...
Katır üstünde değil de Vespa’ları üzerinde olduklarını düşünelim...
Polis terörist avlarken diyelim Cities Alışveriş Merkezine girdi ve diyelim yanlış ihbar nedeniyle bir grup gencin üzerine ateş açtı diyelim..
Biri hariç hepsi paramparça oldu diyelim...
Bu gençlerin bir kaçının da babası diyelim kudretli bir işadamı, anası yükseklerde bir yönetici, teyzesi bakanlıkta müsteşar, amcası CEO olsun diyelim...
Memlekette nasıl bir kıyamet kopardı düşünebiliyor musunuz?
Böyle olur muyduk yine?
Yılbaşını kutlayabilir miydik yine coşkuyla?
Başbakanımız acaba yine böyle esip gürler miydi “devlet kendi çocuğunu öldürdü” diyenlere?
Yine “iblisin yolunda köşe yazarı görünümlü cambazlar” diyebilir miydi “başbakan yanlış istihbarat almış” diye yazanlara?
Yine kendisinden hesap soran Taraf gazetesine çatacak, BDP’ye dediği gibi diyelim Nişantaşı’ndaki çocukların hesabını soran CHP’ye “köpek” diyebilecek miydi?
Gazeteler “ama onlar tikiydi zaten”, “ama onlar şımarıktı” “terörist mi zengin piçi mi?” diye başlıklar atabilecek miydi? Öldürülmelerini mazur gösterecek miydi?
Meclise gelen diyelim “Cities Anneleri”, başlarında diyelim sandra sarısı röfle var diye itilip kakılacak mıydı “gereğinden fazla sarışın oldukları ve bölücülük yaptıkları” gerekçesiyle?
Okur ve maalesef yazar olan bir takım soysuzlar facebooklarda “işte böyle böyle gebereceksiniz tek tek” diyebilecek miydi Cities’da insanlar çocuklarının cesetlerini ağlaşarak toplarken?
Olmayacaktı.
İşte o nedenle Başbakan istediği kadar “yeniden doğmuş olmanın” coşkusuyla gürlesin, bağırsın, çağırsın (ama hiç bir şey söylemesin) Selahattin Demirtaş haklıdır.
Ülke karpuz gibi ikiye ayrılmıştır.
Nerede Uludere kurbanlarının haftalar boyu süren tek tek hikayesi?
Nerede geride kalan acılı annelerin, eşlerin kocaman kocaman hüzünlü fotoları?
Açıp haritaya Uludere nerede bakan var mı?
Giden? Gitmek isteyen?
O çocukların isimlerini tek tek kaç kişi okudu acaba?
İsimlerinin Ferhat, Şervan, Osman, Adem, Bedran, Zeydan.. olduğunu kaç kişi bildi..
Çok uzak oralar. İsimleri de suretleri de çok uzak. Gözümüzün önünde sadece ve sadece battaniyelere sarılı ölü bedenlerinin fotosu.
Hemen unutulabilirler. Zaten unutulsunlar diye o zalim fotodan başka bir foto yok. Ki birine vereceğin en büyük ceza onu unutmak değil midir?
O kadar uzaksa, o kadar yabancıysa, o kadar unutulabilir ise bizimle kalsınlar diye bu zulüm niye o zaman?