Haberin Devamı
Hangisi daha beter?
Hangisi daha az korkunç?
Hangisi daha katlanılamaz?
12 Eylül darbesinden altı gün sonra, 18 Eylül 1980’de Bingöl’deki evi polisler ve Albay Durmuş Çoşkun Kıvrak komutasındaki askerler tarafından basılan ve annesine “ifadesini alıp bırakacağız” denilerek Bingöl Askeri Tugay Komutanlığı’na götürülen Hüseyin Morsümbül’den bir daha haber alınamadı.
Hüseyin Morsümbül gözaltına alındıktan bir gün sonra kendisinden ses çıkmaması üzerine, annesi askeri karakola gitti. Burada görevli olan bir asker, “Hüseyin burada” diyerek annesinin getirdiği yiyecekleri aldı.
Aynı gün kardeşi Cengiz, Hüseyin’e meyve götürdü. Bir asker çenesine sert bir yumruk atarak bu kez “Hüseyin firar etti” cevabını verdi.
Bir sonraki gece Hüseyin’in babası Hanefi Morsümbül, evine gelen timler tarafından gözleri bağlanarak götürüldü. Elektrik verildi, tuvalet borusuna asıldı. 24 saat bekletildikten sonra boş bir arazide gözleri açılarak bırakıldı. Askıdayken, polislerden birinin Hüseyin’i kastederek “O, buradan kaçtı” diğerinin de “Yok ya öldürüldü” dediğini duydu. Askerler, Hüseyin’i kaçmış gibi göstererek onun yerini göstermesi için baba Morsümbül’e işkence yapmışlardı.
Beş, altı gün sonra anne Fatma ve baba Hanefi Morsümbül askeri savcılığa giderek ifade verdi. Olup bitenleri savcıya anlattılar. Sorumlular hakkında şikayetçi olduğunu söylediler.
Olaydan dört yıl geçtikten sonra evlerine telefon eden bir kişi, “Hüseyin’in işkencede öldürüldüğünü ve battaniyeye sarılarak karakoldan çıkarıldığını, Murat nehrine atıldığını” söyledi. Hüseyin’den bir daha haber alınamadı.
Ailesi 31 yıldır Hüseyin’i arıyor. Ancak hiçbir sonuç alamıyor. Morsümbül ailesinin avukatı Eren Keskin, Hüseyin’in akıbetini İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na soruyor, İçişleri Bakanlığı Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü “Hüseyin Morsümbül Bakanlar Kurulunun 10.09.2003 ve 2003/6174 Sayılı kararı ile askerlik yapmadığı gerekçesiyle vatandaşlıktan çıkarılmıştır” yanıtını veriyor.
Hüseyin’in annesi Fatma Morsümbül kanserle mücadele ediyor.
Siirt’in Pervari İlçesi Belenoluk Köyü Jandarma Karakolu’na düzenlenen saldırıda şehit olan 6 askerden er Önder Turgay İzmirli. Saldırıda ilk şehit olan Turgay’ın, saldırıdan kısa süre önce düğünü olan yakınlarını aramış, nöbete gideceğini söyleyerek onlara mutluluk dilemiş.
Önder Turgay, çok sevdiği kuzeni Gökhan Turgay ile aynı zamanda askere gitmiş. Kırkağaç ve Isparta’daki acemi birliklerinde komando eğitimlerini tamamladıktan sonra Mardin’de buluşarak gezip eğlenmişler, sonrasında birlikte Siirt’e gidip birbirine çok yakın iki ayrı karakola teslim olmuşlar.
Düğünün ilerleyen saatlerinde, Önder Turgay’ın görev yaptığı karakola saldırı düzenlendiği haberi gelmiş. Cep telefonundan ve karakolun sabit hattından aramalara rağmen haber alamayan baba Abdülkadir Turgay’a acı haber, gece yarısı askeri yetkililerce verilmiş.
Hüseyin ve Önder’den aynı yaşlarda “bir daha haber alınamamış”. Birinden 31 yıl önce, birinden ise dört beş gün önce. İlkinin cenazesi bile yok. Hatta resmi olarak ölü bile sayılmıyor.
Şehit anneleri ve Cumartesi anneleri aynı kirli savaşın, aynı kirli yönetimlerin acılı ürünleridir.
Birleşmelerinin çoktan zamanı gelmedi mi?