Hiçbir yere kıpırdayamıyorum.
On beş gün boyunca çekirge gibi adadan adaya hopladım şimdi ev hapsindeyim.
Niye? Çünkü vergi memurlarını bekliyorum gözlerim sımsıkı açık..
Eskiden adı “adi” olan şimdi “şahıs” denilen şirketçiğim ben taşınınca o da taşınmış oldu (“homofis” olayı) gelip adres değişikliği tespiti yapacaklarmış.
Devlet vatandaşın beyanına inanır mı hiç? İnanmaz. Hakikaten taşındın mı? Taşındığını iddia ettiğin yere mi taşındın? O taşındığını iddia ettiğin yerde iddia ettiğin bina, dükkan var mıdır?
Gelip bakacak. Benim işim dükkanla ofisle değil desen de bakacak. Yahu tıkır tıkır vergimi veriyorum işte daha ne desen de bakacak...
İyi inanmasın, gelsin baksın da bayram öncesi ve sonrası günlerce beni evde niye bekletir? Ve niye evde olmadığım o TEK günde gelir? Haber vermek denilen şey devlet için henüz icat olmamış bir kavram mıdır? En basit şey bile “baskın” modunda mı olmak zorundadır?
Hoş vergicileri beklemesem bulaşık makinecilerini, onları beklemesem kombicileri, kombicileri beklemesem kulpçuları, kulpçular gelmese ferforjecileri beklemek zorundayım zaten.
“Bu ülke koca bir durak. Gelmeyen otobüsün beklendiği bir durak..”
Durağımda kös kös bekliyorum.
Taşınmak tuhaf bir şey. Hele yarım bir eve taşınmak daha da tuhaf. Yerleşemiyor olmamın yegane nedeni henüz dolapların vs kurulamamış olması değil (taşımacılar dolapların hayati parçalarını kaybetmişler, bu yüzden yüklükleri kuramıyorum iyi mi?) aynı zamanda feci yabancılık çekmem.
Başka eve taşınmış kedi gibiyim. Sokaktan gelen seslerden evin çıtırtılarına kadar her şey yerimden zıplatıyor beni. Girdim bir kanepenin altına çıkamıyorum. Onu oradan alıp buraya koyamıyorum.
Yedi aydır bu evle uğraşıyorum niye yabancılık çekiyorum ki?
Sonra düşünmeye başladım. Evi ev yapan nelerdir?
- Aradığının nerede olduğunu bilmek ve gidip oradan alabilmek. Anneler buna düzen intizam derler. (Ben henüz tek bir parça eşyamı bir saatten az bir sürede bulabilmiş değilim. Çoğunu da bulmadım diye yenisini aldım)
- Evin küçükse sana küçük gelmemeye, büyükse de büyük gelmemeye başlamalı. Vücudunu ve ruhunu mekana göre yayacak veya çektireceksin. (Vöh.. Ev o kadar küçük ki resmen kilo vermem lazım..)
- Karanlıkta bir yere çarpmadan yürüyebileceksin. (Ha ha haaa.. Dün merdivenden yuvarlandım iyi mi! Karanlıkta falan değil, güpegündüz..)
- Kokunun eve yerleşmiş olacak, kapıyı açar açmaz seni o karşılamalı. (Beni henüz boya, vernik, tiner, çimento, mermer tozu kokusu karşılıyor.. Bir de eve girip duran sersem sarmanın attırık kokusu. Onu da fena dövecem.. Gir ama bari sıçma be eşşolobeşkulak!)
- Bir de anladım ki galiba en mühim eşya perde. İnşaat veya taşınma havasından kurtaran ne koltuk, ne kanape: Perde. Ve hayatım boyunca perde seçmek benim için kabus olmuştur. Daima da yanlış perde, stor vs almışımdır. O yanlış aldığım perde, stor vs daima benim için utanç vesilesi olmuştur. Şöyle söyleyeyim: Perde, zevksizliğimin doruk noktasına ulaştığı alandır. (Evet zevkli değilimdir) Dünyanın parasını yine korkunç bir şeye vereceğim diye ödüm kopuyor. Rüyama ak saçlı Perde Dede girse ve bana bir kaç model gösterse ahhh ne kadar iyi olurdu... Var mı şöyle bildiğiniz iyi bir perde web sitesi? Ama lazım olan hiç bir şeyin iyi bir web sitesi yoktur di mi..
Kanepe altındaki kedi
Haberin Devamı