İhtimallerin hamulesi

Haberin Devamı

Ördeklere bakıyorum uzun uzun ve büyük bir zevkle Bir denize giriyorlar, bir sahile çıkıyorlar, bir insanların arasına karışıyorlar, bir bağrışıyorlar... Sonra tekrar denize giriyorlar, tekrar çıkıyorlar, tekrar bağrışıyorlar... En öndeki ne yaparsa diğerleri de aynısını yapıyor. Beş altı tane ördek birbirinden hiç ayrılmıyor.

Çok güzel olduklarını düşünüyorum. En az yarım saatimi ördekleri izlemeye veriyorum ve bundan zevk alıyorum. Tuzlu suda da yaşadıklarını bilmezdim ördeklerin. İnternete bakayım dedim neymiş bu ördeklerin yaşam ortamları, sonra hatırladım.. Ne interneti?!.. Elektrik bile yok şu an bulunduğum turkuvaz renkli küçük koyda. Ne elektrik, ne telefon ne internet.. Aşırı muhaberattan hastalanmış dünyada “habersiz” bir köşe. Herkes ördekler kadar mutlu.

Gazetelerin gelmediği ve herkesin herkesi iki gün içinde tanıdığı bu adada modern bir “Mediterano” filmi içinde gibiyim. İnsanlar dünya ile bağlarını koparmak için buradalar sanki. Bu sefer unutulan askerler olarak değil gönüllü “aussteiger”ler olarak. (Aussteigen Almanca bir kelime. Otobüsten, trenden, araban inmek manasına geliyor.

Aussteiger fiil hali. Hızla akan hayat treninden inip daha yavaş, daha iddiasız daha asude bir hayat yaşamaya başlayanlara deniyor. Yıllardır güzel bir Türkçe karşılığını arıyorum ama henüz bulamadım...)

Yaşlı bir İtalyan “austeiger” gay çift tam önümden geçmekte şu an. Süslü olan, azalmış saçlarını sarıya boyamış.

Kaşlarını da görünmez olana dek almış. Hâlâ mağrur ve belli ki hâlâ damarına basmaya gelmez vaziyette. El ele önümden geçiyorlar. Tenleri güneşten yanmış, neredeyse kavrulmuş.

Oflayıp pofluyor biri ama biliyorum mutlular.

Aklıma “ne hoşgörüsü? Tahammül ediyorum sadece” diyen Hayrettin Karaman geliyor. Yerimde olsaydı, önünden el ele bir gay çift geçse ne yapardı acaba?

Tahammül kelimesinin kökeni Arapça “haml” kelimesi. Taşımak demek. Hamal (taşımayı meslek haline getirmiş kişi), hamile (çocuk taşıyan kadın), hamili (taşıyan) hamle (yüklenme, atılma, hücum) ihtimal ve muhtemel (tahammül etme, taşıma, olasılık olarak görme, mümkün görme) hamule (taşınan yük) hep aynı “haml” kökünden. Tahammül ise köken itibarıyla yükü taşıma, üstlenme, dayanma manasına geliyor.

Bir şeye inanmak bir yük müdür diye düşünüyorum.

İnançlarımız yükler mi bırakıyor üzerimizde? Veya inançlarımız nedeniyle yüklerin altına mı giriyoruz?

Aklıma Robert De Niro’un “Mission” filminde sırtındaki yüklerle kan ve ter içinde dağlara tırmanması geliyor.

Geçmişteki günahlarının bir sembolü ve vebali olarak yükünü sırtından hiç indirmiyor olması... Kendini yüküyle cezalandırması...

Sonra tıkır tıkır diye bir ses geliyor kulağıma. Yalnız bir gezgin tekerlekli valiziyle önümden geçiyor. Turistin yükü de bu diyorum. Tekerlekli valiz içine sıkıştırılan tişörtler, şortlar, şampuanlar... Yüklerimiz, pılımız, pırtımız...

Sonra bir şekilde haber geliyor. Türkiye Gazze’deki Filistinlilerin hakları için İsrail’e meydan okumuş.

Mazlumun hakkı için yük altına giriyor. Elini taşın altına koyuyor. Bize neye mal olacak bu “hamle” endişeyle merak ediyorum Ege’nin ortasında unutulmuş gibi görünen sessiz sakin mini mini adada...

Haber almak da bir “yük” diyorum. Haberin yükü de endişe.

Hayrettin Karaman haklı. Hayatımız bir “tahammül”.

İşimiz “hamallık”, zira hep bir şeylerin “hamiliyiz”. “İhtimal”lerin “hamule”si altında eziliyoruz.

DİĞER YENİ YAZILAR