Gündem: Uzak bir ülke ismi

Haberin Devamı

Bütün çabalarıma rağmen gündem denilen şeye gelemiyorum sevgili tostlar. Gündem, uzak bir ülke ismi gibi.

Gazeteleri okudum, internete dadandım fekat oxi.. Beynim bir adet teflon tava. Hiçbir şey yapışamaz durumda.
(bkz: teflon tava kişilikler vardır bir de. Hiçbir şey yapışmaz onlara. Ne dersen de alınmaz, bozulmaz, akmaz, kokmaz... Adamı deli ederler. Tersi: Alüminyum tava kişilik. Bunlara da her şey yapışır. Hayatın tava pardon ruh tellemekle geçer.)

Marmara Adası’ndan sonunda- kendimi araklamayı başardım. Yanıma adalı arkadaşım Nilgün’ü de alıp karaya ayak bastık. (bkz: Adayı kara görmemek) Tekirdağ Barbaros Limanı’na iner inmez de batıya yönelip nefis bir Kuzey Marmara turu yaptık.

“Aaa ne var orda?” demeyin. Zaten bizim Türkiye insanının en sinir olduğum huyu budur. Bir yerin adı çıkmamışsa “aa ne var orda?” Bir zamanlar İzmir ahalisi Alaçatı için de aynı şeyi diyordu. “Aaa ne var orda? Sarımsak almaaa mı gidiyon?”, “Hayır evlere bakmaya gidiyorum. Çok güzel evler var..” “Amaaan çok antikasın yani Mutlu” Ah keşke anam babam da antika olsaydı da neredeyse bedava verdikleri zamanlarda bir evcik kapsaydılar Alaçatı’dan! (bkz: eski evlerden “tiskinen” anne modeli. Cunda’dan da aldırmamıştı. Ah anne ahhh..)

Evet ne diyordum. Tekirdağ Barbaros’tan sonra batıya gidince Kumbağ geliyor ilkin. Deniz kenarından devam ederek Kumbağ’ı terkederseniz karşınıza bir milli park kapısı çıkacak. Orada cins bir biletçi var. Sorduğun soruya başka bir sorunun cevabını vererek hafif tertip bir Amerikan B klas korku filmi efekti yaratıyor.

“Bu yol nereye çıkıyor?”

“Yedi buçuk lira”

“Tamam da nereye çıkıyor?”

“Yol kötü. Asfalt istiyorsan dön geri..”

“Uçmakdere’ye gider mi?”

“Bir şey yok. İşte ağaç mağaç”

“Güzel mi?”

“Yedibuçuk lira”

Biletçinin cevaplarını birleştirip bir cümle kurduk ve o cümleden yola çıkarak yedi buçuk lirayı bastırıp milli park yolundan devam etmeye karar verdik.

Aaaa... Nefis bir yol çıkmasın mı! Orman bitiyor, ekili arazi çıkıyor, tarlalar bitiyor, yumuşak yeşil tepeler başlıyor... Kimsecikler yok.. Araba bozulsa kurda kuşa (ve serserilere) yem durumu.

Kıvrım büküm bir yolun bir virajında çok sevimli bir köy çıktı karşımıza: Yeniköy. Nasıl bir manzarası var anlatılır gibi değil. Yarı terk durumunda. Biraz gezinirken karşımıza Tekirdağ Yamaç Paraşütü Kulübü çıktı.

“Ne var orada?” diyenler, orada mısınız? Meğer Tekirdağ taraflarından da yamaç paraşütü yapılabiliyormuş. Gittik yanlarına, kulüp kurucusu ve başkanı Sadri Özel ile tanıştık. Çok sempatik bir insan. Bize çay ısmarladı, sohbet ettik. Başka bir zaman uçmak üzere yeniden gelmeye söz verip devam ettik..

Sonra Uçmakdere’ye geliniyor. Radikal’de yazan yazar romancı Gündüz Vassaf’ın köşesinin ismi. Yıllar önce aynı yoldan geçtiğimde köyün tabelasını görüp çok şaşırmıştım. O Vassaf beyin tahayyülü sanıyordum. Meğer köyünün ismiymiş.

Eski evleri olan sevimli ve bol suyu olan bir köy.

Köylülerle çok komik bir sohbet yaptık.

Ah işte devam edince Hoşköy’e geliniyor ki Melen bağlarındaki keyfimizi de yarın anlatırım..

Benim gündemim de deli dolu yollar işte... (bkz: beğenmeyen okumasın orkestrası)

DİĞER YENİ YAZILAR