Gazete gelmeyen ada: Lipsi

Haberin Devamı

Bildiğiniz gibi ben, kendim ve şahsım (tek kişilik dev kadro) geçen haftadan beri Yunan Ada’ları turu yapmaktayım.

On İki Adalar denilen Dodekanisa adalarını dolaşıyorum.

Bodrum Turgutreis’ten Kos’a (İstanköy) geçtim, oradan Kalminos (Kelemez/Kilimli), sonra Leros (İleryoz) adasına zıplayıp son olarak da (nihayet gelmeyi başaran beyfendiyle) Lipsi (İlipsi) adasına geçtim.

Adalar giderek küçülüyor, medeniyet giderek azalıyor, dolayısıyla da giderek güzelleşiyor.

Lipsi, bizim Didim açıklarında, kayıtlı nüfusu 700 kişi olan ve Yunan’ın bile bilmediği ufacık bir ada. Bir Atinalıya Lipsi hakkında ne biliyorsun diye sorun en fazla Yunanistan’ı kana boğan anarşist terör örgütü “17 Kasım”ın lideri Aleksandros Yotopulos’un yakalandığı yer diyecektir.

Yıllarca aranıp bulunamazken tutup Fransız karısıyla Lipsi’de tatil yaparken enselenmiş.

Enselenmek için hakikaten ideal bir yer. Yarım günde turistleri, geri kalan yarım günde de ada halkını tanıyorsun. İki günde belediye minibüsünün şoförüyle selamlaşır hale geldik. Yirmi yıldır aranan bir terör örgütü lideri isen tanınmak için iki saat yetmiştir.

Kıyısı insanı yanıltıyor. Es kaza sadece kordonunda dolaşılsa suni ve dandik bir turistik köy sanılabilir.

Halbuki hakiki Lipsi köyü kıyı şeridinin hemen arkasında başlıyormuş. Dar sokakları, sevimli meydancığı, tek çalışanlı postanesi, sinekli bakkalı, yine tek çalışanlı bankası (üstelik On İki Adalar Bankası gibi kimsenin bilmediği bir bankanın şubesi) güzellik salonu, çiçekçisi, hediyelik eşyacısı, taş fırını, süper marketiyle tam teşekküllü bir köymüş meğer. Söylememe gerek yok hepsi öğlen kapalı. Siesta kanunları tavizsiz uygulanıyor burada.

Siesta vakti sinekler bile uyuyor çünkü.

Kafenin birinde Fransızca bir uyarı yazısı okuyunca (“Lütfen bilgi için rahatsız etmeyiniz”) şaşırdım önce.

Sonra bakkalda kıra döke Yunanca konuşmaya çalışan bir İtalyan kadına rastladım. Meğer adayı yıllar önce, burada üç ev ve bir lokantadan başka bir şey yokken İtalyanlar keşfetmiş. Sonra da Fransızlar gelmiş. O kadar moda olmuş ki bir bölümü ev almış, oturmaya başlamış. Satılık ev ve arazilerin altında Fransız telefon numaraları yazıyor.

Neden sahili turistik tavernalara bırakmışlar diye düşünürken akşam çıkan rüzgar her şeyi açıkladı: Çünkü içerideki meydan rüzgar almıyor, dar sokaklar seni gündüz güneşten akşam rüzgardan koruyor. Dış tarafta denizi göreceğiz diye turistler tir tir titreyerek yemeklerini yerken iç tarafta ada halkı rüzgârdan azade, keyifli keyifli uzosunu ve reçinasını içiyor.

Nasıl bu kadar rahatlar diye düşünürken cevabını aldım: Adaya yıllardır gazete gelmiyormuş.

Leros’un Maçakızı: Mylos

Biz Türkler hakikaten enteresan insanlarız. Dünya üzerinde sürü halinde dolaşmayı daha çok seven bir halk var mı şiddetle merak etmekteyim.

Simi Adası’nda nasıl bir “Manos” manyaklığı varsa Leros adasında da bir “Mylos” manyaklığı var.

Daha gündüzden telefon konuşmalarından bir şeyler dönüyor anladım. Mylos’ta yemek falan deniyor. Sonra garsonla konuşunca bütün Türklerin teknelerinden inip inip Mylos’a gittiğini öğrendik. Neymiş bakalım dedik biz de.

Hakikaten hoş bir yer. Denize doğru uzanan bir çıkıntının üzerinde. Hemen önünde de (nedendir bilinmez denizin ortasında) bir değirmen var. Mylos da zaten değirmen demek.

Daha yolda durumun vahametini anladık. Düğüne gider gibi Türk grupları akın akın o tarafa gitmekte. Sonra içeriye girdik aman Allahım! Manzarayı umumiye şu: 25 masanın 18’si Türk! Erkeklerin HEPSİ hafif kırışmış keten gömlek giymiş, o gömlekler göbek örtsün ve rahat bir hava versin diye pantolon üzerine bırakılmış, omuzlara Reha Muhtar usulü birer triko atılmış, kadınlar zayıf ve muhakkak surette sarı saçlı, havada bolca sigara dumanı, özgüven, stres, “ooo Ahmet bey”ler ve su ekmek çatal bıçak isteyen işaret parmakları asılı... Rezerve edilmiş on sekiz kişilik dev bir masa da görünce hah dedim gelmişiz! Leros’ta değiliz de Türkbükü’nde Maçakızı’ndayız sanki!

Niye sizinkilerin hepsi burada diye saf saf soruyor Rum arkadaşım. Çünkü diyorum Beyaz Türkler her yerde illa bir “görme ve görülme yeri” yaratmak zorundalar. İtiş kakış orada oturulacak, birilerine görünülecek ve bayram tatilini Leros’ta geçirdiklerini gösterecekler, kanıtlayacaklar. Ve sonra da şikayet edecekler: “Mylos bozulmuş, geçen geldiğimizde daha iyidi” diyecekler.

“Heh.. Tıpkı Yunanlılar gibi” dedi. Gülerek çıkıp sessiz sakin bir yere gittik.

DİĞER YENİ YAZILAR