Ev toplamak: bir nevi anı popkornu

Haberin Devamı

O korkunç gün geldi. Bu hafta sonu taşınıyorum...

Hayır evim bitmedi. Evimin biteceği yok. Evimin tadilatı sonsuza dek sürecek. Böyle diyorum ki bir gün biterse sürpriz olsun, çok şaşırayım, mutluluk gözyaşı akıtayım. Fakat hem kira hem kredi hem inşaat parası ödemeye gücüm kalmadı. Topu atmış durumdayım. Satacak ne varsa sattım, bitti. Bugünlerde beni kimse kovmaya kalkmasın, vallahi atarım kendimi köprüden.. (Müdürüm sana söylüyorum, Demirören’im sen anla) Dahası kankilere söz verdik, benim çıktığım eve onlar taşınacak, evi illaki boşaltmak zorundayım.

Ev bitsin bitmesin, eşyalarımı evin bir yerine atacağım. Gerisini sonra düşünürüm. Başımı sokacak bir arkadaş kovuğu bulurum elbette.

Fakat mesele o değil. Hiç değil. Mesele eşya toplamak.

Lağım çukuruna düşmüş gibiyim. Kendi geçmişimin gayya kuyusuna. (bkz: Gayya: Cehennemde bulunduğu varsayılan bir kuyunun veya derenin adı. Veya: Halkımızın galla, galya, gella şeklinde durmadan yanlış imlayla yazdığı kelime)

Tepemde biri mavi biri siyah olmak üzere iki çift göz (nedimelerim... Evet ben bir kraliçeyim haberiniz yok mu?) bir şeyleri atmamı bekliyorlar.

Günün yüz kırk altıncı “şu n’olcak? atılacak mı?” sorusundan sonra “sizi gidi hainlerrr! Benden anılarımı çalmak istiyorsunuz biliyorum! Koparıp çırılçıplak bırakacaksınız beni di mi! Defolun gidin evimden pis anı hırsızları!” diye bağırmak istedim, en ruh hastası, en Cahide Sonku halimle.

Ve lakin henüz o kadar deli değilim. (bkz: bir gün o da olacak)

“Ay ama bunlar anıııı..” dedikçe ben, “sen ölünce beş dakika içinde hepsi atılacak biliyorsun di mi?” demekte kara gözlü olan iki numaralı hain ve açıksöz şampiyonşip şampiyonu.

İnsanlık bu mudur? Budur. Ölüyorsun, evine bir takım çöpçüler giriyor ve 5 dakkada iş bitiyor. Onu Fas’tan ne zorluklarla getirmişsin, ay ama o Moğolistan’daki arkadaşının şapkasıymış..

İnsan çöplüğünü yaşarken temizlemeli. İki gömlek, iki pantalon, bir diş fırçası ve makul bir mirastan başka bir şey bırakmamalı. At gömleği, al mirası.

An itibarıyla tek duam: Bir yangın çıksın (ama sihirli bir yangın olacak, gerekli şeyleri yakmayacak) ve ben, atayım mı atmayayım diye karar vermeden kurtulayım bir şeylerden. Taktiri ilahi diyeyim sonra. “Hatta benim hiç anım yok” diye acındırık yapayım.

En fenası “ben buna çok para vermiştim” giysileri. Kırk yılın başı bir arkadaşın ikna etmiştir, farzı mahal Derishow’a götürmüştür, orada da dilli düdük bir satıcı burnundan girip kadınlık egondan çıkmıştır.. Gitmiştir ufak bir servet! Ne zırva bir şey çaputa para vermek! Bir yanda vicdanım (hala) sızlıyor bayıldığım manasız paralardan mütevellit bir yandan da artık giymediğim, daha doğrusu aslında başından beri hiç giymediğim için (fiks kural: ne kadar para verdiysem o kadar az giymişimdir) kurtulmak istiyorum. Dolapta tutarak vicdanımı rahatlatıyorum zahir de... daha kaç yıl be kadın kaç yıl?

Eşya toplamak bir nevi popkorn patlatmak. Al buyur! Bir karton kutudan ilk evliliğimin düğün ve balayı fotoları çıktı! Prag’da orada burada ay aman ne kadar mutluyduk fotoları. Yok ulen! Kaldığımız otel boktan çıktı diye zırıl zırıl ağlamıştım. Balayında olacak iş miydi? Torunlara BU mu anlatılacaktı? Gel gör ki torunu yapacak çocuk olmadan kapandı defter. (bkz: boşuna ağlamak)

İnsanın ölmüş bir annesinin olması da fena. Bir çantası, bir adres defteri, bir okuma gözlüğü çıkı çıkıveriyor kuyunun diplerinden. Elimde kalakalıyorum mesela bir makyaj çantasıyla. Beşinci evleri. Benimle beraber oradan oraya.. Aradan 11 yıl geçmesine rağmen, ben hâlâ bilmiyorum ne yapılır ölmüş annelerin eşyalarıyla.. Hakikaten bilmiyorum. Çaresizim ey okur.

Böyle durumlarda her şeye karşı sevgimi yitiriyorum. Hayat çerçöp yığınından ibaretmiş gibi geliyor. Kızıyorum kendime. Neden Fas’lardan, Moğolistanlardan ve hatta Doğu Timor’lardan bunca saçmalık getirdim? Uçaklara binen fazladan yükler, harcanan ekstra yakıtlar. Sırf birisi “aa ne güzel!” deyince “Fas’tan” diyebilesin diye kirlet atmosferi, et dünyanın içine.. Bravo! Kimsenin de “aa ne güzel!” dediği yok ayrıca.

Her şeyi bırakıp Küçük Prens okumak sonra da olmak istiyorum. (Dünya KP okuyanlar ve KP okumayanlar diye ikiye ayrılır.) Fakat buyrun! Küçük Prens kitabım ortada yok. Nerede? Bir kolinin kim bilir hangi dibinde. Mavi göz çoktan kaldırmış. Karar verdim: Yeni evimde bir Küçük Prens köşesi yapacağım. Dünyanın her köşesinden her dilden topladığım Küçük Prenslerim için bir mini kütüphane. Sonra da oturup Küçük Prens resimleri yapacağım. Ve en son yıldızlara asılıp gittiğini resmedeceğim. Ve sonra..

Ben de gideceğim.

Ama önce mavi gözün elinden Ahmet Güneştekin tablosunu kurtarmam lazım...

DİĞER YENİ YAZILAR