Haberin Devamı
Van’a, hiç tanımadığı insanlara yollanan yardım paketine o da bir montunu eklemiş...
Montun cebine de şu notu koymuş:
“Geçmiş olsun kardeşim. Ben de Gölcük’te senin şu an yaşadıklarını yaşadım. Maddi-manevi ne sıkıntın olursa bana şu
şu numaralı telefondan ulaşabilirsin,
hiç çekinme.”
Üç gün sonra telefonuna şu mesaj gelmiş:
“Allah razı olsun kardeşim. Şu an gönderdiğin montla ısınıyorum. Sana söz bir gün sen düşersen ben de seni kaldıracağım.”
Diyeceğim şudur:
Siz de yardım paketleriniz içine böyle güzel notlar koyun.
Bundan sonra “Müge Anlı zihniyeti” (bkz: “oh olsun”, “ilahi adalet”, “polise taş atarken iyiydi, şimdi yardım isteme bakalım”cılık) olarak anacağım o utanç verici zihniyeti ancak böyle alt edebiliriz.
Bu ülke bu kadar düşmedi çok şükür.
Türk’ün çok dostu var da kim görüyor?
“Van’da ve Erciş’te kati suretle bir organizasyon eksikliği yok. Devletimiz duruma hakim”.
Bunu söyleyen Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar.
Peki, Van ve Erciş’te neden insanlar sokaklarda, yağmurun karın altında yatıyor?
“Van ve Erciş’te afetten etkilenen 600 bin afetzede bulunmaktadır. Afetzedeler gerek artçı depremlerin devam etmesi gerek evlerine giremeyecek durumda olmalarından dolayı çadıra ihtiyaç duymaktadır. Bölgedeki tüm çadır ihtiyaçlarının giderilmesi için 120.000 adet çadır kapasitesine ihtiyaç vardır.” Bunu söyleyen kim? Yine Kızılay başkanı.
Kaç çadır gitmiş bölgeye? 20.000!
Başbakan Erdoğan “İlk 24 saat bir başarısızlık oldu bunu kabul ediyoruz. Dünyanın her yerinde benzer durumlarda bu yaşanabilir” diyor.
Haklı. Doğal afetlerde hele böyle büyük depremlerde ihtiyaçlar çok büyüktür bir anda tüm ihtiyaçların karşılaması zordur. Bu yüzden diğer ülkelerden yardımlar gelir.
Benim hâlâ anlayamadığım şey ise neden Türkiye, depremin olduğu Pazar günü, ülkelerden gelen yardım etme taleplerini reddettiğidir.
Yunanistan, Almanya hatta son dönemde büyük sorunlar yaşamış olduğumuz İsrail dahi yardım edebileceklerini belirtmişler.
Biz ne demişiz?
“Şu anda ihtiyacımız yok.”
Depremden üç gün sonra Türkiye 31 ülkeden çadır ve prefabrik konut desteği istedi!
Yani 3 gün boyunca yüzlerce binlerce insanı yolda, sokakta, soğukta uyuttuk ve üç gün sonra anladık ki çadır eksiği varmış, konut eksiği varmış, tıbbi müdahale eksiği varmış, gıda eksiği varmış... Şu veya bu sebepten insanlara çadır ulaştırılamamış.
Yok ya!
Daha ilk günden “şu kadar çadır, şu kadar prefabrik ev” gönderin deseydik ne olurdu?
Vatana ihanet mi etmiş olurduk?
Hadi “ilk günden ne kadar çadıra ihtiyaç var bilemezdik” mazeretini kabul edelim. En azından 10 bin çadır talep etseydik ne olurdu. Günah mı?
T.C.’nin “karizması” mı çizilirdi?
Çizilirdi tabii. Bütün mesele de bu zaten.
Ortadoğu ve Balkanlar’ın en etkin, en kuvvetli, en sözü geçer, yeri geldi mi en horoz ülkesi olmaya çalışırken...
“Ay çok pardon, bizim çadırımız yokmuş” demek, bir de üstüne vatandaşımızı İsrail ve Yunan çadırlarında uyutmak çok zorumuza gitti.
Zira cin olmadan cin çarpmaya kalktık da ondan.
İdare edebildiğimiz kadar idare edelim dedik ama yemedi.
Güneydoğu’da kamyonlar yağmalanıyormuş. Çok normal. Sizin de İstanbul’da oturduğunuz eviniz yıkılsa, 4 gün çoluğunuzu çocuğunuzu sokakta uyutsanız, çadır battaniye verilmese, önünüzden geçen çadır yüklü kamyonu yağmalar mıydınız yağmalamaz mıydınız görürdüm.
Yağmalayacak hale getirmeseydik..