Geçen çarşambadan beri yokum. Galiba sevgilimden başkası fark etmedi. En azından umudum o yönde.
Peki ne yapıyordum bu süre içinde? Arınıyordum. Hem de dünyanın en güzel yerinde: Bördübed’de.
Açıkçası arınma, detoks, temizlenme, paklanma programlarına pek o kadar hararetle yaklaşan biri değildim. Bilhassa bu paso armut sapının suyu, üzüm çekirdeğinin nektarı, zıkkım kökünün şurubu diye sadece sıvı tüketilerek yapılan detoks programlarına hiç eyvallahım ve itimadım yoktur.
Dediler ki “yok bu öyle değil. Hale Sofia Schatz başka..”
Bitmek bilmeyen (ama artık okurlarıma yansıtmaktan feci surette utandığım) inşaat işinden de o kadar yorulmuş ve yılmıştım ki ikiletmeden gittim Gökova Bördübed’deki Golden Key Oteline.
Golden Key Bördübed, yıllardır benim Küçük Oteller Kitabı’nda yer alan Türkiye’nin, hatta daha da ileri gideyim Ortadoğu ve Balkanların açık ara en güzel oteli. Orman içinde bir derenin kenarında hani ancak rüyalarda görülebilecek kadar büyülü bir yer. Tekne ile beş dakika içinde plaja varıyorsun. Deniz billur gibi. Fakat daha mühimi: hiç bir insan yapısının olmadığı müthiş bir dağ ve deniz manzarası.
Bu bile başlı başına bir arınma sayılabilir ama biz daha ötesine gittik.
Hale Sofia Schatz, İstanbul’da doğmuş Türk kökenli bir Amerikalı beslenme uzmanı. Çocukluğu, mevsiminde çıkan taze sebzelerden yapılan taze yemeklerle geçmiş. Sonra Amerika’ya taşınmışlar. Yediklerimizin sadece sağlığımızı değil kişiliğimizi de etkilediğini fark etmiş. Çeşitli oruçlarla kendi üzerinde bir sürü deney yapmış. Ve sonuçta belli bir yeme felsefesine ulaşmış: “Bedenle birlikte ruhu da beslemek”. Kitabı Türkçe de yayınlamdı: Buda Size Yemeğe Gelse. (Sistem Yayıncılık)
Arınma tabii başka bir konu. Uyguladığımız program yedi günlük bir program. Ben aç, aç değilse de yoksun kalacağımızı sanıyordum ama ayıptır söylemesi tıka basa yedik ve bir saniye bile açlık çekmedik, lezzetten de geri kalmadık.
Daha ilk gün vücutta değişimler başladı. Gruptaki arkadaşların hemen hepsinde kabızlık sorunu vardı, çoğu rahatladı. Benim yorgunluk sorunum vardı, sabah 7’de neşeyle uyanmaya başladım. Saçlarım ipek gibi oldu. Ama en mucizevÓ gelişme, aylardır antibiyotiklere mücadele ettiğim ama geçiremediğim bir enfeksiyonumun ikinci gün kesilmesiydi! Bağışıklık sistemim güçlenmiş ve bedeni tamir etmişti. Bir de üç kilo verdim. Ve bunların hepsi yiyerek oldu, aç kalarak değil.
Maddeler halinde ne yaptık ne yapmadık sayayım en iyisi.
Katiyen yemediklerimiz, içmediklerimiz
- Siyah çay, kahve, kola gibi kafein ve tein içeren içecekler.
- Alkollü içecekler
- Sigara
- Keçi yoğurdu dışında her türlü süt ürünü.
- Balık hariç her türlü et
- Kepekli veya tam tahıllı ekmek DAHİL her türlü unlu ürünü.
- Her türden şeker ve şekerli ürün
Her öğünde yediklerimiz
- Katı meyve sıkacağında yeşil elma, roka, tere, salatlık, kuzu kulağı gibi yeşilliklerden elde edilmiş su. (yemekten on dakika önce)
- Sabahları menemen veya omlet, öğlenleri sebze yemeği, akşamları ızgara veya buğulama balık
- Bol bol mevsim otları, havuç
- Bir karbonhidrat olması bakımında haşlanmış patates.
Ara öğünlerde
- Ihlamur, papatya veya adaçayı
- Meyve
- Ceviz ve suda bekletilmiş (veya hava soğuksa kavrulmuş) badem.
Ve ayrıca sabahları yoga, akşamları yürüyüş.
Bu kadar mı demeyin. İnekler gibi her öğün demet demet ot yedim. Balıktan veya zeytinyağlılardan istediğim kadar yedim. Yıllardır bednam diye patates yemiyordum, çok özlemişim, en az iki yemek kaşığı yedim. Yani sofradan tatlı bir doygunlukla kalktım ve acıkmadım.
Detaylara yarın devam ederiz ama en azından üç gün uygulamanızı öneririm. Mevsim değişikliği gibi geçiş dönemlerinde mutlaka yapmak gerekiyormuş.