Haberin Devamı
Bugün basınımız muhtemelen şike davasıyla yatıp kalkacaktır.
Tek bir satırıyla bile ilgilenmiyorum.
Bugün yaşlı yazarlar gibi yapacağım ve tarihten yeni öğrendiğim birkaç şey aktaracağım.
Neden kurban keseriz ve neden sünnet oluruz?
Kurban ve sünnetin aynı anda insanlığa emredildiğini bilir miydiniz?
Açıkçası ben bilmezdim. Ne tuhaftır ki kurban ve sünnet Müslümanların hayatlarının neredeyse en önemli iki unsuru (var mı aramızda sünnetsiz olan?) ama ne kadar gerilere dayandığını ve aslında aralarında hayati bir bağ olduğunu önceki akşam “Hepsi Hikaye”de (bkz: www.hepsihikaye.com) “Dinler Tarihi Atölyesi”nde öğrendim.
Önce Urfa’ya gidelim. Urfa’da Balıklı Göl etrafında dolaşan herkes Hazreti İbrahim’in mucizevi hikayesini dinlemiştir (araya girmeye kalktığın anda ezberi dağılan ve yeniden başa saran) çocuklardan..
Pekala. Şimdi binlerce yıl öncesine gidelim. Ortada Musevilik dahil hiçbir tek tanrılı din yoktur. Ortadoğu’da yaşayan bir kavim vardır. Habirular. (Arapçası İbranÓ. Ama ) Hayvancılık yaparlar. Sümerlerden, Babillilerden, Akatlardan bir çok kültürel öğe alıp kendi kültürlerini harmanlamış bir kavim. Çok tanrılı bir dine mensupturlar. Sonra üçe düşürürler tanrılarını. Sonra da “sadece Allah vardır” derler.
Tevrat’a göre şöyle olmuş: Mesleği kilden put yapmak olan bir Avram vardır. Avram, mesleğini kayınpederi Jethro’dan öğrenmiştir. Bir gün Avram “bunların hepsi boş, tek bir ilah vardır, o da Allah’tır” der ve put imalatını terk eder. İsmini de Abraham (İbrahim) yapar. İbrahim, ailesini alır, işini ve o zamanlar gelişmiş bir şehir olan Ur’u (şimdiki Irak’ta) terk ederek bir seyahate çıkar. Babil, Harran (Urfa), Kadeş, Şam, Kudüs derken Mısır’a kadar gider. Bir çok şey başına gelmiştir, işte Urfalı çocukların bir nefeste anlattıkları ateşe atılma, sonra ateşin göle, odunların da balığa dönüşme hikâyesi bunlardan biridir.
Yola çıkarken karısı Sara kısırdır. Fakat duaları kabul edilmiş ve bir oğulları olmuştur. Allah, İbrahim’in samimiyetini ölçmek için bu oğlu İshak’ı kurban etmesini ister. Moriad dağında, İbrahim tam oğlunu kurban edecekken gökten bir melek iner ve ona oğlunu kurban etmemesini, yerine bir koç kurban etmesini söyler. İşte Tevrat’ta bu “İbrahim’in Akti” diye geçer. Allah İbrahim’in inancının samimi olduğuna kanaat getirmiştir ve onu İsrailoğullarının şefi yapmıştır, milletlerini de seçilmiş millet yapmıştır, Hazreti İbrahim’in yolculuk yaptığı toprakları da İsrailoğullarına vaat edilmiş (arz-ı mevut) topraklar ilan etmiştir.
Buraya kadar tamam, peki ya sünnet?
İşte bu “aktin” mühürlenmesi gerekiyordur. Nerede? İnsan vücudu üzerinde. Ve Allah, Hazreti İbrahim’e hemen orada sünnet olmasını emreder. İbrahim önce kendini, sonra oğlunu sonra da uşaklarını sünnet eder. İnsanoğlu kendini mühürleyerek akti imzalamıştır.
İşte 4000 yıldır üzerimizde taşıdığımız Allah ve insan arasındaki aktin mührü aslında sünnet.
Kuran’da bu hikaye biraz farklı anlatılıyor. Kuran yorumcuları İbrahim’in kurban etmek istediği oğlunun İshak değil de (adı geçmese de) İsmail olduğunu söylüyor. Halbuki Tevrat’a göre İsmail, İbrahim’in ikinci karısı Hacer’den olma oğlunun adı. Sara, kısır iken, İbrahim’e izin vermiştir, İbrahim cariyesi Hacer ile evlenmiştir ve dünyaya İsmail gelmiştir. Fakat sonra Sara ile Hacer geçinemez, İbrahim nafakasını verip Hacer ile İsmail’i gönderir. Hacer ve oğlu çöllerde acılarından ölmek üzereyken melekler onlara yol ve su gösterir, dahası İsmail için de “çok savaşçı bir ırkın başı olacaktır” derler. İşte İsmail’in de Arapların büyük atası olduğuna inanılıyor.
Şu işe bakın ki her ikisi de İbrahim’den gelen ve her ikisi de “akit”in mührünü taşıyan bu iki kardeşin soyu halen ve halen birbiriyle savaşıyor...
Bu arada Kuran’da sünnet olmakla bir ilgili hiçbir şey yazmadığını biliyor muydunuz?