Nasıl 1 Mayıs’ta İstanbul Taksim Meydanı’nda olmak lazımsa, 17 Kasım’da da Atina Sintagma Meydanı’nda olmak lazım...
Zira bizim için “kanlı 1 Mayıs” ne demekse, Yunan halkı için de “kanlı 17 Kasım” o anlama geliyor.
Ne olmuş 17 Kasım’da bakalım.
Yunanistan, Papadopulos darbesiyle askeri yönetim altına girmiştir. Cunta rejimi 6. yılını doldurmak üzeredir. Halk ama bilhassa gençler şiddetle karşıdır askeri rejime. 14 Kasım 1973’te Atina Politeknik Üniversitesi öğrencileri boykota başlar. Okulda müthiş bir anti cunta, anti Amerikan, anti emperyalist bir kampanya başlatırlar. Laboratuvarlardan aşırdıkları malzemelerle bir radyo bile kurarlar. Radyodan hiç durmadan Atinalılara ve askerlere seslenirler. Askeri rejimin hemen sonlandırılması talebinde bulunurlar. Gösterileri üç gün üç gece sürer. Öğrenciler, Yunanistan’ın askeri rejime tepkisinin sembolü olur. Yüz binlerce Yunan, öğrencilere destek olmak için üniversitenin önüne gelir. Askeri yönetim paniklemeye başlar. 17 Kasım sabahı, özerk statüde olduğu için polis giremeyen kampüse tankları yollar. Öğrenciler, etraflarını saran askerlere “kardeşine silah mı doğrultacaksın?” diyerek emre itaatsizlik çağrısında bulunurlar.
İşte her Yunanın ezbere bildiği o an gelmiştir. Sabah saat üçte, Atina’nın elektrikleri kesilir ve bir tank, okulun demir kapısını kırarak içeri girer. Korkunç bir kargaşa başlar. İnsanların bazısı tank altında kalır, bazısı askerin silahıyla vurulur, bazısı çıkan kargaşada ezilir, bazıları da çapraz ateş içinde kalır.
Toplamda 24 kişi hayatını kaybeder. Yüzlerce insan da yaralanır. Resmi kayıtlara göre ölenlerin hiçbiri üniversite öğrencisi değildir, öğrencileri desteklemeye gelen halktan kişilerdir.
17 Kasım günü, ancak bir yıl sonra, cunta devrildikten sonra yargılanabiliyor. O günden beri de anti faşizmin (ve sosyalizmin) simge günü oluyor ve her yıl büyük yürüyüşlerle anılıyor. Geleneksel olduğu üzere Atina Politeknik Üniversitesi’nden başlayan yürüyüş Amerikan Büyükelçiliği’nde sona eriyor. Neden? Çünkü 17 Kasım katliamının müsebbiplerinden birinin de ABD olduğu düşünülüyor.
Atinalılar, her yere olduğu gibi gösterilerine de geç geldiler. Öğleden sonra 3’te başlaması gereken yürüyüş ancak 5’te başladı. “Ohooo” diyorum Yunan arkadaşıma , “bizde sabah saat onda yürüyüş başlar, 11’de Taksim’e varılır, 12’de sopamızı, tazyikli suyumuzu ve biber gazımızı yeriz, yarım gibi de kesin olarak dağılırız. Hastanede değilsek öğleden sonramızı da başka bir programla değerlendiririz” dedim, gülüyor. “Çalışkan Türk esnafı gibisiniz yani” diyor.
Bıraksalar Atina esnafı da çalışacak ama esnaf, bir yıldır o kadar bıkmış ki gösterilerden ve sonrasında çıkan çatışma, kırma dökme ve yakmalardan, yürüyüş başlamadan iki saat önce kepenklerini indiriyor. Bazı dükkanlar hiç açılmıyor bile. Sintagma Meydanı ve etrafındaki caddelerde tek bir açık dükkan, otel, metro istasyonu ve hatta umumi tuvalet kalmıyor. Şehrin kalbi göstericilere, polislere ve gösterilerin en sevilen fertleri olan sokak köpeklerine kalıyor. Kahveyi, sandviçi geçtim, bir yudum su bile bulmak mümkün değil...
Hava açık ama soğuk. Atina’nın ne kadar uzun saçlı, sakallı ihtiyar delikanlısı, o günlerde öğrenci olan idealist ablası varsa hepsi gelmiş gibi. Gerisi renkli saçlı, rastalı genç öğrenciler... Sloganlara bakıyorum, en yaygın olanı: “Ekmek, Eğitim, Özgürlük”..
Yahu diyorum içimden, ekmeği anladım, ekonomik durumunuz hakikaten kötü ama daha ne özgürlüğü istiyorsunuz? Başkentin ortasındaki meydanı 60 günden fazla işgal ettiniz, kimse ses etmedi. Her yürüyüşte ortalığı yangın yerine çevirdiniz yine kimse yürüyemezsin demedi. İçeride onlarca yazarınız, gazeteciniz, belediye başkanınız yatmıyor. 30 yıldır süren ve gerçekleri saklanan bir iç savaşınız yok. Başbakanınız her Allah’ın günü esip gürlemiyor, telefonlarınız dinlenmiyor, gece yarısı kimin alınıp götürüleceği belli değil diye bir durum yok. Daha ne özgürlüğü?
Sintagma Meydanı’na bakan Athens Plaza Oteli’nde çalışan İstanbullu Yorgo Dolapcis (Dolapçı yani) ile otelin inmiş kepenkleri önünde Türkçe sohbet ediyoruz. “Allahını seversen fotoğraf çekerken dikkatli ol. Sonra kızıp bizim mermerleri kırıyorlar. Yazık günah değil mi? Bu yıl on beş kere yaptırdık” diyor.
Bakıyorum otellerin bütün mermer merdivenleri gıcır gıcır. Anarşistler sayesinde bir tek mermerci esnafı para kazanmış...
Korkulan olmuyor, 2011’in 17 Kasım’ı olaysız, kırma, dökme ve yakma olmadan geçiyor... Ülkede anarşistler bile yorgun...