‘Son dakika’ haberi şuydu: “BJK Başkanı Demirören de ‘şüpheli’ sıfatıyla ifade verecek.”
“Kim açıklamış? Emniyet mi, savcılık mı?” derken, “Ajans geçti” dediler. Anadolu Ajansı (AA)...
Haberi okuyorsunuz;
* Demirören’in ifadesinin alınacağı ‘öğrenildi.’
* ‘Alınan bilgiye göre’, Demirören şüpheli olarak ifadeye çağrılacak.
* Serdal Adalı’nın da aynı durumda olduğu ‘kaydedildi.’
Bakın, açık söylüyorum; derdim, haberin konusu değil. Habere konu olan kişiler hiç değil. Derdim, ‘devletin resmi haber ajansı’nın kullandığı haber dili. Kimden, nereden, ne zaman öğrenildi bunlar? Meçhul...
Bunu başkası yapabilir. ‘Devletin resmi haber ajansı’ yapamaz. Yapmamalı.
Tekrar ediyorum... Haberin kim hakkında ve ne konuda olduğuyla ilgilenmiyorum. Konu o değil.
Benim elimde de şöyle bir haber var mesela: “Alınan bilgiye göre, böyle bir haberin; yarın öbür gün, herhangi bir konuda, herhangi birimiz için de yayınlanabileceği öğrenildi”! Ya da ‘kaydedildi’! Veya ‘belirtildi’! Ne bileyim...
AA Genel Müdürü dedi ki...
AA Genel Müdürü Hilmi Bengi’yi aradım, durumu anlattım. Her zamanki hassasiyetiyle konuyla ilgilendi. Araştırıp, bilgi verdi.
“Haklısınız. Bu bizim üslubumuz değil, olmamalı” dedi ve ekledi: “Arkadaşlar haberi hem Emniyet hem de Savcılık’tan doğrulatınca yazmış ve servise koymuşlar. Siz de çok iyi bilirsiniz, bazen haber kaynakları böyle yazılmasını ister.”
Genel Müdür’e duyarlılığı için teşekkür ettim ve ben de ekledim: “Elbette bilirim ama benim söylediğim de bu zaten. Böyle haberleri herkes yapabilir ama AA yapamaz.
Ayrıca, ‘Emniyet’ten ya da Savcılıktan alınan bilgiye göre’ türünden bir ibare olsa yine sesim çıkmazdı.”
“Haber dili ve üslup konusundaki bu eleştirinizde haklısınız” dedi Bengi bir kez daha. Ve adı geçen kişiler ya da kulüpten de görüş alınıp haber yapılması konusunda talimat verdiğini de söyledi.
Çok önemli not: Biz bütün bunları yazdıktan sonra akşam saatlerinde İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, önceki gün Anadolu Ajansı’nın geçtiği dün de bütün medyada yer alan bu haberi yalanladı.
Hatırlar mısınız?
Şike soruşturması sürüyor. Henüz ‘sanık’ bile olmayan onlarca ‘şüpheli’ insan, kamu vicdanında daha şimdiden ‘mahkum’.
Dikkat ettim; kamera ve fotoğraf makinalarının girmediği bir tuvaletler kaldı neredeyse.
Bakalım hatırlayacak mısınız?.. Geçen yıl, tam da bu zamanlardı...
Ankara eski Emniyet Müdürü Orhan Özdemir gözaltına alındı, polise ifade verdi, savcıya ifade verdi, hakim karşısına çıktı, tutuklandı, cezaevine konuldu.
Ama biz O’nu ne evinden alınırken gördük, ne Adli Tıp girişinde, ne Emniyet’ten çıkışında, ne adliye koridorlarında, ne cezaevine naklinde.
Nitekim bakın, şimdi bu satırları okurken siz de doğru düzgün hatırlamıyorsunuz mevzuyu. Söz konusu kişinin yüzü de hemen gelivermiyor gözünüzün önüne.
Yargılaması sürüyor. Sonunda beraat mi eder, hüküm mü giyer ben bilmem. Ama bildiğim, Orhan Özdemir örneğinin bir ‘istisna’ değil, genel uygulama olması gerektiği.olabildiğini biliyoruz. Geçen yıl gördük.
Demek ki, kanunların gereği, kişilerin itibarı paspas edilmeden de yerine getirilebiliyormuş.
Hanımlar, beyler... ‘İtibar’, sadece altı harften oluşan bir sözcük değildir.
Yani en azından kimilerimiz için...
KULİSLERDEKİ SORULAR
Buyurun size, Ankara’nın o meşhur kulislerinde uçuşan sorulardan bir demet...
* Milli Savunma Bakanlığı’nda ‘Vecdi Gönül modeli’nden vazgeçilmesinin, tam da Genelkurmay Başkanlığı’nın bu bakanlığa bağlanmasının tartışılacağı yeni döneme denk gelmesi tesadüf mü?
* Atanacak olan MSB Bakan Yardımcısı, korgeneral rütbesindeki müsteşarın üstünde görev yapacak. Başbakan’ın hükümeti açıklarken, “Sivil olacak” dediği bakan yardımcısının bu pozisyonu yeni bir tartışma yaratır mı?
* O travmayı yaşayan insanın başına her türlü rahatsızlık gelebilir. Bu tıbbi gerçeği yok sayıp, başka davalarda, başka şüphelilerin sapasağlam girdikleri Emniyet ya da Adliye’de rahatsızlanması, hemen, ‘cezaevine girmemek için yapılan bir numara‘ olarak yaftalanırken, aynı peşin kabul, gündemdeki şike soruşturmasında neden geçerli değil?
* Bugüne kadar, herhangi bir il emniyet müdürlüğü; üzerinde gizlilik kararı bulunan bir soruşturmaya ilişkin, kesin hükümler içeren resmi bir açıklama yapmış mıydı?
* İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün açıklamasının son bölümünde “... mücadelemizde vatandaşlarımızdan aldığımız büyük destek bizi son derece memnun etmekte ve motivasyon kaynağımız olmaktadır” ifadesi var. Bu vurgu, yıllardır askerden gelen her netameli açıklamanın sonunda yer alan “... gücünü içinden çıktığı yüce Türk milletinden alan TSK” kalıbının polis versiyonuymuş izlenimi vermiyor mu?
* Kaçma ve delil karartma şüphesi, geçen zaman içinde Deniz Feneri davasının şüphelileri için de geçerli bir prensip miydi?