“Ben bu şike defterini kapattım. Bu konuda konuşmuyorum artık.”
Şamil Tayyar son günlerde içinde yer aldığı tartışmalı gündeme ilişkin işte böyle dedi telefonda.
12 Haziran 2011’e, yani milletvekili seçildiği genel seçimlere kadar “Şamil”di, diğer meslektaşları gibi benim için de. Ama artık “Sayın Tayyar”.
Dün “sen”di, bugün “siz”.
Eski ‘meslektaş’, şimdi ‘haber kaynağı’ çünkü o.
Bu aralar eleştiren çok ama baktım arayıp görüşlerini soran yok, aldım telefonu, Adalet ve Kalkınma Partisi Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ı aradım dün.
“Şike yasası” olarak adlandırılan gündemde yaptığı açıklamaları hatırlatıp, kendisine yönelen eleştirilere bakışını öğrenmek; ve tabii aldığım yanıtları yazmak için.
“Siyasete girince bu tür eleştirilere de alışmak gerekiyor herhalde” diye başladı söze.
- Önce karşı çıkıp, Başbakan’ın tavrı netleşince, “Tek realite var, o da Recep Tayyip Erdoğan” şeklinde açıklama yapmanız çok eleştirildi.
- Benim duruşumda değişen bir şey yok. Bu konuyla ilgili “AK Parti’de çatlak” vs gibi yorumlar yapılınca söyledim ben o sözü.
- Ama ilk başta sergilediğiniz net tavır, Cumhurbaşkanı’na mektup yazmanız, açıklamalarınız... Bunlardan sonra bir ‘U dönüş’ görüntüsü çıkmadı mı ortaya?
- Şöyle bir talihsizlik oldu... O mektubun zamanlaması ve Sayın Başbakan’ın ameliyatı... Ameliyat birkaç gün sonra duyuldu biliyorsunuz. Dolayısıyla Sayın Başbakan’ın bu konudaki düşüncesi, görüşleri de bilinemedi bir süre. Grup başkanvekilleri bile birkaç gün sonra açıklama yaptı. Ama sonuç olarak ben olaya şöyle bakıyorum: İnsanlar vicdani bir refleks gösterdi başta. Sonra konu bambaşka bir boyuta taşındı. Yok çatlak varmış, bölünme varmış gibi. Ben de onun üzerine söyledim, “Tek realite var” diye. Hala da öyle düünüyorum. Bu partide Recep Tayyip Erdoğan’ın otoritesini sorgulamaya yönelik hiçbir şey olmaz.
- Yıllarca takip ettiğiniz, yeri geldiğinde eleştirdiğiniz siyasetçilerden biri olmak farklı anlaşılan...
- Ben düşüncemi söyledim. İçimden geleni söyledim... Ama milletvekili arkadaşlarımın bazılarından bile, “Sen şikeye karşısın da, biz şikeci miyiz?” gibi tepkiler, serzenişler geldi mesela.
- Bir ‘kıssadan hisse’ var mı bu süreçten payınıza düşen?..
- Yani bu konuda yapılan her açıklamanın, söylenen her cümlenin birden fazla ve birbirinden farklı sonucu oluyor. Bunu gördüm. Onun için ben artık bu konuda konuşmamaya karar verdim. O defteri kapattım. Şike defterini kapattım.
- Bu sözleriniz, bundan sonra benzer durumlarda, yani netameli konularda daha ‘ihtiyatlı’ davranacağınız anlamına mı geliyor?
- (Gülerek) Ona bakacağız artık...
Medyanın gündem ile imtihanı
Tam adı, ‘6259 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’...
Her haberde bu kadar uzun şekilde kullanılması mümkün değil. Dolayısıyla medya kısaca “Şike yasası” dedi, gündemin adı “şike şasası” oldu.
Daha önce bazı başka ‘spesifik’ konularda olduğu gibi, şike yasasının farklı boyutlarının tartışıldığı televizyon programlarını izlerken de hep aynı şeyi söyledim: “Haberci olarak hepimizin her konuyu bilmesi mümkün değil. Lakin biraz ‘ders çalışmak‘ da çok zor olmasa gerek.”
Nitekim...
İddianame açıklandı;
O iddianameyi eline alıp ekrana çıkan bazı meslektaşlarımızın, ellerindeki metni okuma zahmetine dahi katlanmamış olduğu çıktı ortaya.
Metris’ten sekiz sanık tahliye edildi, yani tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı;
O anları canlı yayında ekrana taşıyan ama ‘kimin kim’ olduğunu bilmeyen meslektaşlarımız arasında, “Ben zaten futboldan anlamam, bu vesile ile ben de konuya girmiş oluyorum” türünden sempatiklikler (!) ile karşımıza çıkan bile oldu.
İnsan bir mevzuyu bilmeyebilir. Ama o insan ‘haberci’ olduğunu iddia ediyor ve bu sıfatla ekrana çıkıyorsa durum farklı.
Konuyu bilmiyorsanız, en azından ‘en iyi bilen’i bulur, konuk edersiniz programınıza ya da bülteninize.
Ama ‘bilmeyen’, doğru konuğu seçmeyi de bilemeyince işin tadı iyice kaçıyor.
Bir habercinin; ‘bilmediği konu’da, üstüne bir de ‘konuyu bilmeyen konuklar’ ile yaptığı yayının ciddiyeti ve inanırlığı olabilir mi?